Göç: İnsanların doğal, ekonomik, sosyal ve siyasal nedenlerden dolayı sürekli yaşadığı yerlerden başka yerlere tolu olarak veya bireysel olarak yerleşmeleri olayına göç denir.

Öyle bir coğrafyada yaşıyoruz ki, bu coğrafyada sürekli güçler yaşanmıştır. Hele ki Diyarbakır bu coğrafyanın en önemli kentlerinde biri haline gelmişti. Tarihte bu güne kadar sürekli güç verip, güç alan bir kadim kent olmuştur.

 Bir nesil önce şehre göç etmiş, kısa zamanda para kazanmış ve bir üst gelir grubunun oturduğu semtlere taşınmış göçmenlerin hayat tarzı, eğlence biçimleri ve nezaketsizlikleri, halk arasındaki tâbir ile “sonradan görmelikleri”, şehirlerimizin köyleştiğinin alâmet-i fârikasıdır.

Cumhuriyet döneminin en önemli projesi, Anadolu halkını Batılı anlamda modernleştirmekti. Bunu yapabilmenin en kestirme yolu da kırsalda yani köylerde dağınık hâlde yaşayan halkı şehir merkezlerinde toplamaktı.

Şehirlerde toplanan halka kolayca ulaşılacak, kalabalıklar arasında -moda tâbir ile söyleyecek olursak- “mahalle baskısı”ndan kurtulan bireyleri kolayca modernleştirileceklerdi. Bu proje, büyük bir iştiyakla uygulandı.

Gerçekten de genç Türkiye Cumhuriyeti’nde uygulanan politikalar sayesinde köyler hızla boşaldı. O dönemlerde büyük bir güç alan Diyarbakır bölgenin en kalabalık şehirlerinden biri haline geldi. 1990'lı yıllarda bölgede yaşanan terör olayları nedeniyle yine köyler zorla köylerinden göç ettirilerek, köyle adeta boşaltıldı. Köylerini boşaltan halk köy yaşantısıyla birlikte şehirlere taşındı. Köy yaşantısıyla birlikte şehirde köy yaşamını sürdürdü. Başta Diyarbakır olmak üzere şehirlerimiz büyük bir göç dalgası ile köylüler tarafından istilâ edildi. Artık ülkemizde nüfusun büyük bir çoğunluğu şehirlerde, hattâ metropol şehirlerde yaşıyor. Bir dönem Türkiye'de kırsal nüfusu şehir nüfusundan büyük olan tek ilçe Silvan ilçesiydi. Bugün itibariyle Başta Diyarbakır olmak üzere Şehirlerimizin yüzde 78 oranında güç verip güç almıştır.  tabiri caizse eski değimle yerli halkın çoğunlu batı illerine güç ederken, yerine kırsal kesimde yani köy ve çevre illerde gelen halk bu şehirde yaşamaya başlamıştır.

Şehir, uzun yıllar süren tabiî bir gelişim sonunda ortaya çıkan yerleşim kentidir. mekânıdır, Şehirler iktisâdî, sınai, ticârî, içtimâî, harsî (kültürel) ve siyâsî bakımdan köyden çok farklı bir hayatın sürdürüldüğü mekânlardır. Sözünü ettiğimiz ilişki biçimleri şehirlerde kendine has bir anlayışın ortaya çıkmasına neden olur. Şehirlilik, göçebelik ile köylülüğe kıyaslandığında daha medenî bir hayat tarzıdır. Şehirde yetişen fertler, burada bulunan ortak kültürün etkisiyle daha naif ve daha zarif bir kişilik kazanırlar. Şehir hayatının zorunlu netîcesi olarak ortaya çıkan edebiyat, sanat, mûsikî ve mimari gibi değerler insanları farklı bir kişiliğe doğru evirir. Bu kişilik kaba, ve bedevi bir hayata izin vermez.

Ancak köylerden şehirlere doğru başlatılan göç dalgası ile birlikte hesapta olmayan bir durum ortaya çıktı. Kitleler hâlinde şehre göçen köylüler, beraberlerinde köylülüklerini de şehre taşıdılar. Örneğin, köylü vatandaş köydeki yaşantısını ve yaşam biçimini de şehre getirerek, şehrin yaşam tarzına adapte olması gerekirken, bu durum şehirlerde bulunan insicamı (uyumu) bozdu. Şehirli hayatı ve ahlâkı, yerini ne köylü, ne de şehirli denebilecek bir hayat ve ahlâka bıraktı.

Kastettiğim şeyin tam olarak anlaşılabilmesi için, Cumhuriyet öncesi Diyarbakır'da yaşayan zarif insanlar ile şimdilerde yaşayanların karşılaştırılması yeterlidir. Maalesef artık “Diyarbakırlı” deyince eskilerin “Diyarbakır beyefendisi” ve “Anadolu kadını” dedikleri tipler anlaşılmıyor. Herkesin saygı duyup hürmet gösterdiği veya girdiği bir yerde hürmet ile karşılanan şehirli fertler yok artık.

Şunu hemen ifade etmek isterim ki, bazıları modaya uygun giyinmeyi, anamın tâbiriyle “dil kırmayı” ve zengin semtlerde oturmayı şehirlilik zannedebilir. Halk arasında “sosyete” olarak isimlendirilen “sonradan görme” insanların şehirde sürdürdükleri yozlaşmış hayatın şehirlilik ile bir ilgisinin bulunmadığını hassaten belirtmek isterim.

Benim “köylülük” dediğim durum, aydınlarımız tarafından “modern ve kentli” diye isimlendirilen hayat tarzının ta kendisidir. Yani kendini şehirli zanneden, hattâ buna “kentlilik” diyen zevatın hayat tarzı, bizâtihi köylülüktür. Çünkü onların tercih ettikleri “kent” kelimesi bile eski Türkçede veya Kürtçede “köy” veya "Gündi" anlamına gelmektedir ve onlar bunu bilmeyecek kadar köylüdürler. 

Bir nesil önce şehre göç etmiş, kısa zamanda para kazanmış ve bir üst gelir grubunun oturduğu semtlere taşınmış göçmenlerin hayat tarzı, eğlence biçimleri ve nezaketsizlikleri, halk arasındaki tâbir ile “sonradan görmelikleri”, şehirlerimizin köyleştiğinin alâmet-i fârikasıdır.

Argo ve küfür rekortmeni "Cem yılmaz" ile “Recep İvedik” filminin altıncısının çevrilmesi ve serinin hâsılat rekorları kırması, sözünü ettiğimiz durumu ifade etmesi bakımından iyi bir örnektir. Benim memleketim olan Havza halkının diliyle söyleyecek olursak, tam bir “dağlı” tiplemesi olan Recep İvedik, gençler arasında -yine köylüleşmiş şehirlilerin diliyle söyleyecek olursak- “rol model” (ne demekse) olarak karşılık buluyor.

Halkın modernleştirilmesi maksadıyla şehirlere göçe zorlanması, köyden koparak yeniden göçebe bir hayata kapı aralanmasına neden olmuş ve şehirlerimizde bir çeşit “bedevilik” hayat bulmuştur. Bu yüzden nüfusunun en az üçte ikisi göçebe insanlardan müteşekkil olan şehirlerimizin bir çeşit “beton-çadır kent”e dönüşmeleri normaldir.

Şimdi başta belediyeler olmak üzere tüm kurumlara, şehirlere göç etmiş olan insanların şehirlileştirilmesine katkıda bulunmak görevi düşmektedir. Elbirliği ile “şehirli insan”ı yeniden yetiştirmeliyiz. Yeniden eski Diyarbakır inşa etmenin yollarını bulmalıyız, daha modern bir Diyarbakır için inşaata alanı yaratmaya gerek yok, İnsanların daha modern, kültürlü, eğitimli, bilinçli ve kuralcılık anlayışı içerisinde şehircilik bilincini geliştirmek gerekiyor. Bir birimizi daha çok seversek, bir birimize kenetlenirsek, kentimizin geçmişteki kültürünü de yaşatmış olacağız. İlim irfan, kültür, Aşk ve Sevgi şehri olan kentimizde güzel günlere yaşamak dileğiyle, sevgiyle kalın.