Nasıl oldu da değerlerimizden bu kadar uzak düştük?

Yaşanılan tanıklıklara artık akıl sır erdirmek mümkün değil.

Beynin de bir kapasitesi var.

Zorluyorsun, “yok ya” diyorsun, ama “gözün gördüğü şahit istemez” deyip hayıflanıyorsun!

29 aradan sonra aynı evin kapısında resmi kıyafetli polisleri ilk kez görüyorum.

1992’deki mesele, kayıtlara “faili meçhul bir cinayet” olarak geçiyor.

8 Haziran.

Bir pazartesi sabahı, Sur İlçesi’ndeki evinden çalıştığı gazete bürosuna giderken silahlı saldırıya uğrayan gazeteci hayatını kaybediyor.

Olay yeri krokisi çıkarmak, görgü tanıklarını dinlemek için polisler kapıda.

Sene 2021.

Aynı karakolun polisleri ikinci kez aynı evin önünde.

Kayıtlara bu kez “hırsızlık ve mala zarar verme” olarak geçiyor.

Her iki olaya da tanıklık etmiş biri olarak hayıflanıyorum.

İskenderpaşa Mahallesi, Azizoğlu Sokak, 13 Numaralı evin önündeyim.

Olay Yeri ve Asayiş Ekiplerinin sorusuna, çevrede birikenlerin konuşmalarının dudak oynatışını sadece görebiliyorum.

Yine 29 yıl öncesine gidiyorum.

Her sabah kapısında buluştuğumuz evin kapısı yok.

Hırsılar alıp götürmüş.

Yetmemiş balyozlarla iki katlı eve girip dört merdivenin demirlerini söküp götürmüş!

Oysa o kapının, o evin büyük bir manevi değeri vardı.

Tıpkı zorunlu göçe maruz kalan Süryani bir ailenin geri dönüş hikayesini anlatan Kadir İnanır’ın başrolde oynadığı “Kapı” filmindeki gibi.

O kapı, öldürülen gazeteci Hafız Akdemir’ın son dokunduğu kapıydı.

O kapı, 1980 darbesinden sonra haber alınamayan abisi Baki’nin evden ayrılırken dokunduğu son kapıydı.

O kapı, bir annenin her zil çalışında pencereden “Kayıp oğlum mu geldi” diye baktığı kapıydı.

O kapı artık yok!

Kızgınlık, öfke ve hüzün bir arada.

Bu üç duygu giden demir parçasına değil, nice acılara tanıklık eden bir manevi değerin gitmesine.

Akdemir Ailesi, bir umutla hurdacılarda o kapıyı arıyor şimdi.

Tıpkı Kadir İnanır gibi…

Zamanında değer verilmeyen, yitip gidenin arkasından gösterilen değerler de yerle bir ediliyor bu kentte.

Yazıklar olsun!..

Saygılarımla