‘Kuruluş en az yüzde 50’si devlete ait olan veya devlet yararına faaliyet gösteren özel vakıf, dernekler ile devlete ait toplum için varolan tüzel kişilik yapılanmalarını belirtir. Kurum ise, yukarıda belirtilen kuruluşların toplumsal bir yapıda olduğunu belirtmek için kullanılır.’ Birkaç yıldan bu yana tartışmaların odağında olan ve güvenirlikleri masaya yatırılan kurum ve kuruluşlar için sözlükler böyle tarif yapıyor.

Demekki kurum ve kuruluşlar devletlerin temelini oluşturuyor. Haliyle sağlam bir devlet yapısı için kurum ve kuruluşlar son derece önemlidir. Kurum ve kuruluşların işleyişi iktidarlara göre olmamalı ve de ülkenin devamlılığını temel almalıdır. Yani ülkede yaşayan tüm halklara eşit mesafede hizmet etmeli ki devlet yaşayabilsin.

Bizde böyle mi? Görünenler, uygulamalar, yazılanlar-çizilenler böyle olmadığını söylüyor maalesef.

Neden derseniz birkaç örnekten sonra, okurlarımdan gelen bir torpil iddiasını paylaşacağım sizlerle…

-Anayasa Mahkemesi’nin verdiği kararı, yerel mahkeme tanımıyor ve yerine getirmiyor.

-Uyacağımız yönünde altına imza attığımız Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararlarına uymuyoruz.

-Hemen hemen ülkemizde yaşayan her kesimden vatandaş, sürekli artan enflasyon, işsizlik, girdi maliyetleri ve üretememeden şikayetçi olurken, bir zamanların en güvenilir kurumlarının başında gelen Türkiye İstatistik Kurumu, büyük bir maharetle şapkadan tavşan çıkartarak ortaya pembe bir tablo koyuyor.

-En azından yılbaşında da olsa yaşlısı-genci herkesin ‘ya çıkarsa’ düşüncesiyle bir bilet aldığı Milli Piyango İdaresi hakkında, iddia edilen türlü oyunlar nedeniyle güven her geçen gün daha da kayboluyor.

-Ailelerin yemelerinden içmelerinden keserek okuttukları çocuklarının, üniversiteye girmeleri için gerçekleştirilen yerleşme ve diğer tüm sınavlara, Fetullahçı Terör Örgütü’nün soruları çalması ve kendi yandaşlarını yerleştirmesi nedeniyle güven yok oldu.

-Neredeyse tüm medya kuruluşlarının yanlı yayınları nedeniyle kamu yararı haberciliği yok olma noktasına geldi.

Şimdi geçtiğimiz günlerde Tarım ve Orman Bakanlığı, Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanlığı’nın onayı ile taşra teşkilatlarında görevlendirmek üzere 826 tarım işçisi alımı için duyuruya çıktı. İş-Kur üzerinden yapılan duyuruya 100 bin 575 kişi başvuru yaptı. Bu rekor başvuru işsizliğin hangi boyuta geldiğinin önemli göstergesi…

Her neyse biz konumuza dönelim. Kura çekimi 16 Ocak’ta Bakanlığın Merkez Kampüsü’ndeki Atatürk Konferans Salonu’nda Tarım ve Orman Bakanlığı’nca oluşturulan komisyon ve noter huzurunda iki kamere çekimi ile yapılarak 826 asil, 826 yedek aday belirlendi.

Bu kadar işsizin olduğu ülkemizde 826 kişinin iş sahibi olduğuna sevinmek gerekiyor ve elbette ki seviniyoruz. Gelin görün ki iddialar ve uygulama öyle demiyor.

Buraya kadar her şey normal ve prosedür takır takır işledi diyebiliriz. Ama gelin görün kazın ayağı öyle değil. Çünkü ne hikmetse alınanların çoğu bakanlık yetkili personelinin (genel müdür, daire başkanı vb) çocukları, yakınları veya AK Partili olunca yukarıda belirttiğimiz güven sorunu bir daha kendini gösteriyor.

Bakanlık, internet sitesinde işe alınanların 22 Ocak’a kadar gerekli evrakları mesai saati bitimine kadar getirmelerini istediği duyuruyu ve kazananların listesini tüm bunlar ayyuka çıkınca günler öncesinden alelacele yayından kaldırdı. Durum böyle olunca da kurum ve kuruluşlara güven kalmıyor, ülkenin temeli sarsılıyor.

Bu arada katledilen meslektaşım Uğur Mumcu ve Diyarbakır’ın gönlünde taht kuran Emniyet Müdürü Ali Gaffar Okkan’ı saygı ile anıyorum.     

Sevgiyle kalın.