Diyarbakır’da gündemimiz günler öncesinden Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın 15 Ekim Cumartesi günü kente yapacağı ziyarete odaklanmış bir şekilde giderken, bir gün öncesinde Bartın Amasra’da meydana gelen grizu patlaması sonucu 41 maden emekçisinin yaşamını yitirmesi ile ileri bir tarihe ertelendi.

Amasra’daki grizu patlaması bir kez daha canımızı çok feci şekilde yaktı.

Bir kez daha maden emekçilerinin ne kadar zorlu şartlarda ve emeğinin karşılığını almadan çalıştığını hatırladık.

Bir kez daha yerin yüzlerce metre altında, yer üstündekilere bir lokma ekmek götürebilmek için nelere katlanıldığına şahitlik ettik.

Bir kez daha yer üstündekilerin, her gün yakınlarını bir daha yukarıya çıkmayacakmış gibi uğurladıklarını üzülerek gördük.

Bir kez daha Sayıştay raporunda facianın bağıra-çağıra geldiğini öğrendik.

Bir kez daha Soma’da işi ‘fıtrat’a bağlayanların bu kez işi ‘kader’e bağlayarak kurtulmak istediğini gördük.

Amasra’daki facia sonrası bende maden kazalarıyla alakalı bilgilere başvurdum. Sonuca hiç de şaşırmadım. Sizinde şaşıracağınızı sanmıyorum. Zira son yıllarda bu tür istatistik bilgilerde dünya liderliğini kimseye kaptırmıyoruz.

Ülkemizde 1941 yılından bu yana meydana gelen facialarda 3 binden fazla maden emekçi ölürken, 100 binden fazla maden emekçi yaralanmış. Yine dünyanın en büyük kömür üreticisi Amerika Birleşik Devletleri'nde 100 milyon ton üretim başına 1 ile 6 madenci yaşamını yitirirken, Türkiye'de ise 100 milyon ton başına 722 madenci hayatını kaybetmiş. Çin’de bile 100 milyon ton başına düşen ölüm sayısı 127’de kalmış.

Şimdi tüm bunlara bakarak hangi sonucu varalım veya hangi sonucu çıkaralım. Sanırım buna en iyi cevabı bir madenci yakınının Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan verdiği bu cevap olmalı: ‘Kardeşim 15 gün önce (burada gaz kaçağı var, bizi yakında patlatacaklar) demiş. Nasıl ihmal oldu?’

‘UTANÇ MÜZESİ’ OLMALI

Diyarbakır tarihin her döneminde olduğu gibi bugünde önemini koruyor. Siyasilerde bunu bildikleri için Diyarbakır’da her zaman önemli mesajlar vermiştir.

9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, ‘Kürt realitesini tanıyoruz’ demişti.

Eski Başbakanlardan merhum Mesut Yılmaz, ‘Avrupa Birliği'nin yolu Diyarbakır'dan geçer’ ifadelerini kullanmıştı.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, ‘Şuna kesinlikle inanıyorum. Bu ülkeye demokrasi gelecekse, herkes kimliği ve inancından ötürü ötekileştirilmeyecekse bunun yolu Diyarbakır'dan geçer’ sözlerini sarf etmişti.

AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da ‘Kürt sorunu benim sorunumdur. Her sorunun çözümünün adresi biziz’ diyerek önemli bir çıkış yapmıştı.

Önceki dönemlerde verilen mesajlara bakıldığında, Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Erdoğan'ın bu kez vereceği mesajların kentte çok büyük beklentisi olmasa da, yine de merakla bekleniyordu. Özellikle Diyarbakır E Tipi Cezaevi konusunda…

İşkence ve kötü muamele konusunda dünya sıralamasında ilk 10 arasında yer alan Diyarbakır E Tipi Cezaevi, bu şöhretini 12 Eylül 1980 darbesi sonrası elde etti. Bu dönemde onlarca kişi insanlık dışı işkence ve kötü muamele sonucu ölürken, yüzlercesi sakat kaldı, ömür boyu unutamayacakları travmalara maruz bırakıldı. Onlarca siyasetçinin işkence gördüğü cezaevi hakkında belgeseller çekildi, kitaplar yazıldı.

Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Erdoğan'ın Diyarbakır ziyareti öncesi E Tipi Cezaevi apar-topar bir günde boşaltıldı. Bunun nedeni Erdoğan'ın bir yıl önce yaptığı, ‘Geçmişte uzunca bir dönem adı zulümle, işkenceyle, insanlık dışı muamele ile anılan Diyarbakır Cezaevini yakında boşaltıyor ve kültür merkezi olarak sizlerin hizmetine sunuyoruz. Adalet Bakanlığımız bu konuda gerekli hazırlığı yapıyor. Böylece Diyarbakır'ın hafızasındaki bir kötü anıyı ortadan kaldırmış oluyoruz’ sözleri gösterildi.

Oysa Cezaevi mağdurları ve Diyarbakırlılar, cezaevinin Kültür Merkezi değil, ‘Utanç Müzesi’ olmasını istiyor. Şimdilik maden faciası Diyarbakır gündemini değiştirdi. Önümüzdeki günlerde cezaevinin akıbetini hep beraber göreceğiz.

Sevgiyle kalın.