Malazgirt Zaferi/1071), Türk tarihinde bir miladi teşkil etmektedir. Adeta öncesi ve sonrası diye söz edilmektedir. Malazgirt Zaferi, siyasal anlamda Anadolu’nun kapsını Türklere açan bir özelliğe sahiptir. Fakat bu savaşın şüphesiz askeri strateji açısından da önemli bir kilometre taşıdır.

Bizanslılarla yapılan bu savaşı, bölgeyi bilmeyen Türkler (Selçuklular) nasıl kazanabildi? Başka oluşum ve gruplardan coğrafik ve askeri destek aldılar mı? Bu konular bugünlerde tekrar tartışılmaktadır. Gün olarak yani Malazgirt Zaferi ile Başkomutanlık Zaferi’nin 31 Ağustos’a denk gelmesi konunun tartışılmasına yol açtı. Şöyle ki;

Kürt aydınları siyaseten ve tarihi olarak Türk-Kürt kardeşliğinden sıkça söz etmektedirler. Bu konuda çeşitli örnekler veriyorlar. Bu örneklerden bir tanesi de Bizans İmparatorluğu ile Türk Selçukluların arasında Muş’un Malazgirt Ovası’nda karşı karşıya geldikleri savaştır.  Savaşın gidişatında her şey Türklerin aleyhine gelişirken Kürtlerin devreye girerek ve Türkler’den yana tavır alarak savaşın gidişatının değiştirmesi iddiaları üzerine yapılan tartışmalar konunun farklı boyutlar almasına yol açmaktadır.

Buna karşı gelen tez ise Kürtlerin bu savaşta katkıları inkar edilmemekle beraber, Kürt olgusu çok ön plana çıkarıldığı vakit halen güncel olan “Kürt Sorunun” ontolojisine zarar vereceği, hatta bu konuda bir istismara bile gidebileceği kaygılar öne çıkarılmaktadır.

Malazgirt Zaferi üzerine yapılmış birkaç çalışmaya baktık. Mustafa Alican’ın Malazgirt Kıyametin İlk Günü adlı kitabı ve Bekir Biçer’in Selçuklular ve Kürtler adlı makaleleri kanımızca gerçeği aydınlatmaktadır. Hassa bir konu olarak Kürtlerin Malazgirt Savaşı’na katkılarının tarihsel bir değeri vardır. Bize göre ideolojik siyasetin istismarına uğramaması gerekmektedir.   

Bekir Biçer, araştırmasında, “Türkler Orta Asya kökenli bir millettir. Kürtler ise Ön Asya asıllı bir halktır” öz cümlesiyle konuya giriş yapmaktadır. Buradan şunu anlamak mümkündür. Aynı bölge kökenli ve asıllı halklar olarak Türkler ve Kürtlerin birbirlerini iyi tanıdıklarını ve aynı dine (İslam) inanmaları, onları zor zamanlarda birbirlerine katkı yapmalarına götürmektedir.

Selçuklular İran coğrafyasına geldikleri zaman ilkin Kürtler temas sağlamışlardır. Bu temas bir süreç olarak kimi zaman çatışmalı, uzun sürmüştür.

Konuya açıklık getirmek için birçok ortaçağ kaynağına başvuran Bekir Biçer’e göre Malazgirt Savaşı arifesinde başka etnik gruplardan da teşkil olunmuş 10 bin askerin Mervani Kürt Devleti tarafından Alpaslan Komutanlığı’nın emrine verilmiştir. Taze bir güç olarak bu 10 bin kuvvetlik askeri güç elbette savaşın kaderi üzerine belirleyici etki üretecektir. Fakat şunu da ekleyelim, Mervani Kürt hanedanlığı en parlak döneminde Selçuklulara katkı yapmakta ama aynı Mervanilere Sultan Melikşah zamanında son verilmiştir. Bize göre asıl aydınlığa kavuşturulması gereken budur.

Mustafa Alican ise yazdığı eserde konuyla ilgili şu cümleleri kullanmaktadır:

“Türklerin ve Kürtlerin Malazgirt Zaferi’ni birlikte mi kazandıkları hususuna gelince: Evet; Türkler ve Kürtler, hiç kuşku yok ki, ‘Ortadoğu coğrafyasında yaşamakta olup Selçukluların yüksek siyasi hakimiyetini tanımakta olan sair kavimlerle beraber ve aynı saflarda’ devrin İslam dünyasını temsil eden Selçuklu Ordusu’nda omuz omuza savaş veren Müslüman kardeşler olarak Malazgirt Destanı’nı birlikte yazmışlardır.(Alican, 2019:157)

Kürtlerin zor zamanlarda Türklere yaptığı başka zamanlarda da olmuştur. Sadece çok eski tarihler değil yani. Çanakkale Savaşı’nda da Kürtlerin katkıları bilinmektedir. Birinci Dünya Savaşı’nda Araplar İngilizlerle anlaşarak Osmanlı Türklerini zora sokmuştur. Kurtuluş Savaşı’nda Kürtlerin yaptığı katkıyı en iyi bilen Mustafa Kemal’dir.  Kore Harbine Kürtlerin ailelerini geride bırakarak gönüllü yazıldıkları da hafızalardan silinmemiştir.

Yine Cumhuriyet döneminin en büyük kırılma noktalarından biri 1974 yılında Kıbrıs Barış Harekatıdır ki, bu harekatta da Kürtlerin kahramanlıkları dillendirilmiştir.  

Tabi bu son örnekler Kürtler ayrı bir organizasyon olarak değil de “Peygamber Ocağı” olarak nitelenen Türk Ordusu olarak nitelenen yapı içerisinde omuz omuza “Düşman” belledikleri güçlere karşı savaşmışlardır.

Fakat şurası da bir gerçektir, Kürtlerin tarih boyunca yaptıkları katkılar hep havada kalmıştır. Eğer zamanında ve zamanın ruhuna uygun olarak yapılmış olan “katkılara” adı verilseydi, kardeşçe, omuz omuza düşmana karşı savaştığı duygularla Kürtlerin yaptıklarına bir değer verilseydi belki bugün istismara açık olan “Kürt Sorunu” olmayacaktı.

Ne dersiniz bu günde yapılan katkılara bir değer verilebilir, diyelim.

Saygıyla…