Türkiye, bundan tam bir yıl önce, yani 11 Mart 2020’de adına yeni tip koronavirüs denilen Covid-19 ile resmen tanıştı.

Pandemi (salgın) diye tabir edilen bu virüs nedeniyle kademeli olarak tedbirler açıklandı.

Maske takma zorunlu hale geldi, sosyal mesafe kuralı getirildi, taziyeler, düğünler yasaklandı, işyerlerinde mesai saatleri pandemiye göre ayarlandı, sokağa çıkma yasakları ilan edildi.

“Ha bugün ha yarın diye bitecek” derken, 365 günü geride bıraktık.

Bu süreçte memleket olarak komalık olduk.

Pik’inpik’ini yaşadık.

Sosyal ve ekonomik olarak psikolojik eşikleri aştık.

Sevdiklerimizi kaybettik, koronaya yakalanan birçok yakınımız, arkadaşımız da tedavi sonrası yarım yamalak bir insan haline geldi.

Şimdi yeni bir sürece giriyoruz.

Adına normalleşme süreci denen bu devranda kademeli olarak eski hayata dönmeye çalışıyoruz.

Tez canlı olduğumuzdan mıdır bilinmez ama biz kademeleri attık.

Hızla eski günlere döndük.

Bunda Sağlık Bakanlığı’nın açıkladığı, sosyal medyada da esprilere konu edinen “Mavi” kategorili, yani pandemide düşük riskli şehirler arasında olmamızın büyük etkisi var.

Çok geçmedi bir haftada sarıya, yani orta seviyeli riskli kategoriye geçiş yaptık.

Uzmanlar, geçen yıl Temmuz ve Ağustos aylarında günde 850-900 vaka tespiti ile süreci ağır yaşayan Diyarbakır’da sürü bağışıklığının kazanıldığını söylüyor.

Geçmişte bin 200 test yapılırken, rakam şu an 250 bandına çekilmiş.

Son bir haftalık tabloya bakıldığında Diyarbakır’da günlük 40-45 kişinin testi pozitif çıkıyor.

Mavi’den şimdilik sarıya dönen Diyarbakır’da esas durum önümüzdeki haftalarda belli olacak.

Eski, normal yaşama dönüşü hepimiz özledik.

Ama önce tedbiri elden bırakmayalım,

Mavi’de kalalım, hayatta kalalım.

Saygılarımla