Önümde Diyarbakır’ın pandemi haritasını gösteren veriler duruyor. Her yer kıpkırmızı; Koronavirüsün girmediği ev kalmamış neredeyse.

Aylardır “önlem alın, tedbirli olun, kurallara uyun” çağrıları ne yazık ki karşılık bulmadı bu kentte.

Taziyeler hala kuruluyor, mevlitler veriliyor, düğün-derneğe kalındığı yerden devam ediliyor.

Sonuç; pandemi tıbbi bir kriz olmaktan çıktı ve sosyal bir kriz haline geldi.

Kurban Bayramı’nın etkileri şu an daha net görülüyor.

Diyarbakır’daki pandemi hastanesi ilan edilen Gazi Yaşargil Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Dicle Üniversitesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Selahattin Eyyübi Devlet Hastanesi’nde yatılı olarak tedavi gören 600’ün üstünde hasta var.

İl Pandemi Kurulu ve İl Sağlık Müdürlüğü’nden resmi açıklama yapılmadığı için elimizde sadece Sağlık Bakanlığı ve Diyarbakır Tabip Odası’nın verileri ile sosyal medyaya düşen ölüm haberleri var.

Bakanlığın açıklamasından anladığımız şu; Türkiye’de en çok vaka görülen beş kentten biri Diyarbakır.

Tabip Odası’nın açıklamasından anladığımız da şu; Her gün Diyarbakır 300-400 kişinin testi pozitif çıkıyor.

Sosyal medyadan anladığımız şu; Açıklanan ölüm rakamları gerçekçi değil!

Gerçekten ölümler gizleniyor mu bu kentte?

Cevabını hiç kimse bilmiyor.

Ancak geçen hafta babamın mezarının bulunduğu Yeniköy Mezarlığı’na gittim…

İki hafta öncesine çok büyük fark vardı…

Bu kadar kısa sürede bu kadar yeni ölümün yaşanmış olması düşündürücü…

Tüm bunların yanında kurallara uymayanlara, okurken tüylerimi diken diken eden bir doktorun ajanslara düşen bu sözlerin bırakarak, yazımı noktalıyorum:

“Genç hasta da gördüm yaşlı hasta da gördüm. Çoğu ciddi solunum sıkıntısı çekiyordu. Özellikle genç bir hastamız vardı, 55’lerde solunumu vardı, normal bir insan 12 soluk alır. Her an öleceğini hissederek soluk alıyordu. Ben de onu yatıştırmaya çalışıyordum.

O hastaları halkımızın görmesini isterdim. Çok büyük bir pişmanlık vardı yüzlerinde. Yine bir başka hastamız vardı, ‘Ölmek istemiyorum’ diyerek yatağı parçaladı, kendindeki bütün kataterleri çekti, şuuru gitti ve biz o hastamızı 3 gün sonra kaybettik. Bu şekilde deliryuma giren hastalarımız oluyor.

Özellikle birçok hastamızda aşırı ajitasyon, aşırı ölmeme isteği ve ölüm korkusu onları resmen sarmalıyor ve yaptıklarına çoğu da pişman oluyor. Hemen yanı başındaki hastalar ölüyor, bunun farkına varıyorlar, bu da onlarda ciddi bir pişmanlık oluşturuyor.”