Mucizelere inanıyor musunuz? Ben kesinlikle inanıyorum. Hem de bir formülünün bile olduğuna inanıyorum. Ne mi?

İNANÇ + SABIR = MUCİZE

İnanmak güç ister. Güvenmek gibi mesela. İnanan ve güvenen sabırlı kişiler ise mucizelere ulaşırlar.

Aslında gün içinde etrafımıza dikkatlice bakarsak her olan olayın bir mucizevi yanı olduğunu görebilirsiniz. Nasıl ve nereden baktığınız ile alakalı olarak bu yanı keşfedebilirsiniz. Asırlar önce ekilmiş ve aynı noktada kök salmış ağaç dalının yapraklarının her mevsim renk değişiminde, yıllar önce düşündüğümüzde imkânsız gibi gözükecek olan görüntülü konuşma sistemlerinde, gökyüzüne fırlattığımız onca teneke yığını gibi görünenin sağladığı yararlara. Kimi zaman aklımızdan yoğun bir şekilde düşündüğümüz birine yolda rastladığımızda ya da telefonda bizi aradığını gördüğümüz anda, gitmek istemediğimiz bir yerden iptal haberi geldiğinde, olmasından çekindiğiniz bir toplantının ertelenmesindeki gibi.

Şimdi Diyarbakır’da yaşanan bir Mucizevi yaşam öyküsünü hep birlikte okuyalım. Bu mucizevi öyküyü okuduğumda ben çok etkilendim ve siz değerli okurlarımla paylaşmak istedim. İyi okurlar…

Temmuz güneşinin ortalığı kasıp kavurduğu sıcak bir yaz günü daha bitmek üzereydi. Adam hızlı adımlarla Diyarbakır küçelerini/sokaklarını arşınlıyordu. Bir an önce hedefine varmak isteyen maratoncular gibi yüksek tempoda yürürken yorgun bedeni frene basmış durup dinlenmek için gölgelik bir yerde bir taşın üzerine oturarak cebinden çıkardığı tütün tabakasından bir sigara sarıp derin bir nefes çektikten sonra gözlerini hafif yumarak düşünmeye başlamıştı. Neden acele ettiğini kendi bile bilmiyordu. Oysa gün boyu güneşin altında inşaatta sırtında çimento tuğla taşımış omuzları yara bere içindeydi. Ama sırtındaki yükün inşaattaki yükten daha ağır olduğunu biliyordu..

Daha dün doktor ona son cevabını vermişti:

- Eşinizin ameliyatı burada yüksek riskli olur ameliyat masasından kalkması çok düşük bir ihtimal. Beyindeki tümör çok riskli bir yerde diye.

Bu sözleri duyunca boynunu büküp acı ile doktorun gözlerinin içine bakıp sormuştu:

- Hiç çaresi yok mu beğim?

Doktor hafif bir iç çekip elini omuzuna koyup şöyle demişti:

- Çaresi var elbette ama burada değil İsviçre de Zürih te özel bir hastanede çok iyi bir  beyin cerrahı var masrafları karşılayabilirseniz ki çok pahalı bir yolculuk olacak oraya götürmenizi önerebilirim..

- Ne kadar para gider begim ?

 - Çok para demişti doktor.

Ama doktorun son kelimesi yüzünde hafif bir tebessüm yüreğinde bir umut ışığı doğurmuştu..

- Sözünü ettiğim doktor Diyarbakırlı yani hemşeriniz oraya varabilirseniz mutlaka size yardımcı olacaktır.

Bu sözler bir umut bir ışığıydı ama mesele oraya, İsviçre ye varabilmekti. Oturduğu taşın üzerinden doğruldu bu defa acele etmiyordu ağır ağır eve doğru yürüdü.

Kapıyı evin 9 yaşındaki kızı Esra açmıştı. İlk sözü şu oldu :

- Annen nasıl ?

Esra asık bir yüz ifadesiyle baktı babasına, adam doğruca eşinin yattığı odaya gitti. Aynur Hanım yarı baygın bir vaziyette uyuyordu. Başucuna oturdu. Eşinin elini tutup iki avucunun arasına alıp yüzüne doğru götürüp öpüp okşadı. Gözlerinden hafif bir iki damla yaş eşinin elini ıslatmıştı.

Aynur Hanım gözlerini hafifçe aralayıp kocasının elini sıktı. Kısık bir sesle :

- Geldin mi ?diye sordu.

Adam aynı kısık ses tonuyla :

- Geldim dedi.

- Nasılsın bugün ?diye sordu.

Aynur Hanım hafif bir tebessümle :

- İyiyim dedi ve gözlerini tekrar yumdu.

Evin tek oğlu 19 yaşındaki Sinan da gelmişti. O da bir kahvehanede çalışıyordu. Babası gibi sabahın köründe kalkar akşama kadar durmadan çalışırdı.

Eve gelir gelmez annesinin odasına girmiş

hafifbuselerele yanaklarından öpmeye başlamıştı.

Evde beyninde tümörle yaşayan sayılı günleri kalmış bir eş bir anne ve çaresiz mucize bekleyen bir koca ve iki çocuk..

Baba oğul odadan çıkıp salondaki sedirde oturdular. Sinan babasına bakıp sordu:

- Baba ne olacak böyle anam eriyor? Diye sordu

Çaresizliğin esir aldığı inşaat amelesi Seyit oğlunun belki de yeryüzünde yaşayan tüm insanlığa sorduğu soruya tek kelimeyle cevap vermişti:

" MUCİZE"

**

Evin küçük kızı Esra annesini kurtaracak ilacın adını öğrenmişti. Yastığın altında biriktirdiği bozuk paraları alıp evden fırlamış sokağın sonundaki Ulu Camii 'nin altındaki eczaneye şimşek hızıyla girmişti

Elindeki bozuk paraları cam tezgâhın üzerine koyup eczacı kalfasına:

- Mucize istiyorum diye bağırmıştı.

Eczacı kalfası gülümseyerek:

- Bakkal diğer sokakta oradan al istediğin çikolatayı dedi.

Esra sesini yükselterek:

- Çikolata istemiyorum annem çok hasta babam kurtulması için mucize lazım dedi.

Sonra ağlamaya başladı. Nolur verin o ilacı param yetmiyorsa yine getiririm yarın.

Gel buraya kızım diye tok bir ses duyuldu eczanenin içinden.

Esra sesin geldiği yere döndü. Eczanenin girişinde koltuklarda karşılıklı iki amca oturmuş kahve içiyorlardı. Biri çok şık giyinmiş yazlık açık renkli bir takım elbise kravat rugan deri bir ayakkabı ayağında

Gülümseyerek elini uzatmış Esra’nın ona doğru gelmesini bekliyordu. Esra biraz çekinerek biraz utanarak adamın yanına geldi.

Adam sormaya başladı :

- Annenin hastalığı ne ?dedi.

Esra başı önünde cevap veriyordu.

- Başı hep ağrıyor amca doktora götürdüler iyileşmedi. Babam abime dedi annenin iyileşmesi için mucize lazım bende o ilacı almaya geldim nolur verin bana o ilacı annem iyileşsin.

Bu arada tekrar ağlamaya başladı..

Şık giyimli amca elinin tersiyle Esra’nın gözyaşlarını silerek ayağa kalktı :

- Eviniz nerde ?diye sordu.

- Arka sokakta dedi Esra.

- Bende doktorum kızım anneni görebilir miyim ?

Esra’nın gözleri parlamıştı gidelim doktor amca

ama o ilacı verin. Doktor amcası eczacı kalfasına seslendi :

- Bir kutu aspirin ver.

Esra sımsıkı tuttuğu bir kutu aspirin önde doktor amcası arkada eve doğru yürüdüler. Esra’nın aniden evden çıkmasını merak eden babası ve abisi kapının önüne çıkmışlardı.

Esra onları görünce koşarak bağırmaya başladı elindeki aspirin kutusunu sallayarak aldım annemin ilacını hem de doktor amca getirdim anneme bakacak.

Amele Seyit.

Kahveci Sinan..

İki Garip. İki Çaresiz. İki Umutsuz.

ve Esra.

ve Bir Kutu Aspirin.

Seyit ve Sinan gelenin doktor olduğunu duyunca ayağa kalkmış doktora doğru ellerini uzatarak tokalaşıp hoş geldin deyip içeri davet ettiler.

İçeri girdiklerinde doktor hastayı sordu. Doğruca Aynur Hanım ın odasına girdiler.Hasta uyuyordu.

Sinan annesine seslendi.Doktor bırak uyusun dedi..

Röntgen filmlerini hastane tetkiklerini istedi. Esra bir çırpıda kocaman sarı zarfı getirip doktor amcasına uzattı. Doktor önce tetkiklere göz attı

sonra siyah röntgen filmleri ışığa tutup teker teker defalarca baktı.

Odada çıt çıkmıyordu. Hane halkı meraklı bakışlarla elleri önlerinde iki pençe pür dikkat doktorun her hareketini izliyordu. Doktor elindeki filmleri tekrar Esra ya uzattı ve babaya dönerek dışarı çıkalım dedi salona geçip sedire buyur ettiler doktoru.

Doktor anlatmaya başladı. Buradaki meslektaşlarım doğru söylemişler tümör çok riskli bir yerde zor bir ameliyat olacak yurt dışına İsviçre ye gitmeniz lazım.

Baba Seyit bir kez daha yıkılmıştı .Onu biliyordu biliyordu da nasıl gidecekti yurt dışına hangi parayla.

Biliyorum begim dedi doktora biliyorum da imkanımız yok ben amelelik yapıyorum begim . Dediğin yerde bir doktor varmış bizim hemşerimiz çok iyi bir doktor ona ulaşabilsek ama nerdeee

imkansız.

Doktor, Sinan ın getirdiği çayı alırken sordu :

- O doktorun ismini söylediler mi sana ?

Seyit bir çırpıda söyledi nasıl unutabilirdi..

- He begim ismi GAZİ YAŞARGİL..

Doktor hafifçe gülümsedi :

- Profesör Gazi YAŞARGİL benim..

Seyit doktora baktı :

- Bizimle eğlenme beğım hastamız var..

Doktor çayını karıştırırken devam etti :

- Evet Gazi Hoca benim. Bir konferans için Ankara  ya geldim hazır ülkeme gelmişken memleketim Diyarbakır a uğramamak dostlarımı görmeden gitmek olmazdı. Caminin yanındaki eczanenin sahibi benim iyi bir dostumdu vefat etmiş oğluna baş sağlığı dilemeye geldim sonrası malûm Esra kızım geldi mucize arıyordu ve buldu..

Şimdi ben hastayı seninle beraber götüreceğim ve ameliyatını bizzat ben yapacağım bir kuruş masrafınız gitmeyecek bir kaç gün daha buradayım siz pasaport işini halledin gerisi bana kalsın..

Seyit ve Sinan lâl olmuş, Esra nın elindeki  aspirin kutusunun aslında mucize ilaç olduğunu anlamış ikisi de aynı anda Gazi Hoca nın elini öpmek için hamle yapmıştı..

Gazi Hoca, Estağfurullah deyip ayağa kalkmıştı..

Aynur  Hanım, başarılı bir ameliyatla sağlığına kavuşmuş sağ salim evine dönmüştü..

Bunun adı "MUCİZE " idi..

PROF. DR. GAZİ YAŞARGİL 

1925 doğumlu yani 97 yaşında ve hala hayatta Allah ömür versin...