Ülkemizde birçok alanda işleri yürüten kurumlar vardır. Bunlara kamu kurumu veya devlet kurumu diyoruz. Bu kurumlar, devlet ile vatandaş arasındaki işlerin yürümesini sağladığı gibi, ürettiği projelerle yatırımları organize eder. Dolayısıyla kurumlar genelde ülkenin, yerelde kentlerin gelişiminde öncüdürler.

Devlet geleneğinde kamu kurumlarına liyakat esas alınarak atamalar yapılır. Çünkü bu kurumların işleyişinde yaşanacak herhangi bir aksaklık-yanlışlık, yerelden ulusala hepimizin kaderini direk etkilemektedir. Fakat ne yazık ki son yıllarda gerek ülke genelinde olsun, gerekse yerelde olsun yapılan atamaların liyakat esasına göre yapılmadığını, daha çok kişiye özel makamlar oluşturulduğunu üzülerek görüyoruz.

Örneğin; Diyarbakırlı, Mardinli, Vanlı veya Şanlıurfalı kentlerinde yıllardır görev yapan çok önemli kurumların başındaki müdürleri ya da amirleri tanımamakta, hatta bazı kurumların ne iş yaptığını dahi bilmemektedir. Çünkü o kurum müdürü veya amiri, iş yapmadığı gibi özellikle görünmeyerek yıllarını sessiz sedasız o kurumların tüm imkanlarını kullanarak bir eli yağda, bir eli balda yaşam sürmektedirler. Bu tipler, kurumlarının iş yaptığı alanda ne bir eğitime, ne de bir bilgi birikimine sahiptirler ve onlar hiçbir zaman başlarında onları çalıştıracak, koltuklarında rahat oturmayan yönetici istemezler. Diyarbakır’da olduğu gibi…

Diyarbakır Valisi bunu ilk geldiği günden bu yana büyük oranda hissettirdi. O nedenle birçok kurum müdürünün Vali Münir Karaloğlu’ndan pek de haz etmediğini görüyor, duyuyoruz. Nitekim son olarak 3. Dönem İl Koordinasyon Kurulu toplantısında, kurum amirlerine kentin tarımdan sanayiye, turizmden lojistiğe kadar birçok alandaki potansiyelini uzun uzun anlatan Karaloğlu; ‘Bizim tempomuza, bizim çalışma şeklimize kendinizi uyduracaksınız. Eğer bu tempoya bu çalışma biçimine ben uymam diyenleriniz varsa hiç kimse ne Bölge Müdürü, ne İl Müdürü olmak durumunda değildir. Bunlar isteğe bağlı işlerdir. Bundan sonra bu kente benim tempomla benim tarzımla inşallah hep beraber bu kente hizmet etmeye gayret edeceğiz’ diyerek ister gözdağı verdi, ister ayar çekti deyin, ne derseniz deyin, ama kurum amirlerini o koltuklarda artık rahat oturamayacakları kesin. Göreve başlar başlamaz bu tempoya ayak uyduramayan veya uydurmak istemeyen kurum müdürlerinin görevden alınmasını buna referans gösterebiliriz. Hadi bakalım hayırlısı. Kentimiz, kentlerimiz ve ülkemiz kazansın.

DİCLE ÜNİVERSİTESİ’NDEN İYİ HABERLER GELİYOR

Bölgenin hatta ülkenin en eski ve köklü eğitim kurumlarından biri olan Dicle Üniversitesi’nde de durum çok farklı değildi. Son yıllarda atanan rektörler, iş yapmaktan çok mensubu olduğu siyasi görüşe veya cemaate hizmetin dışında bir şey yapmadığı için üniversite sürekli kan kaybetti, kentle bağı neredeyse tamamen kopma noktasına geldi.

Şimdi genç ve dinamik bir rektör atandı. Daha önce Diyarbakır'da görev yapan Prof. Dr. Mehmet Karakoç’a birçok Diyarbakırlı gibi ben de ilk etapta bekle-gör şeklinde yaklaştım. Henüz elle tutulur, gözle görülür çok büyük atılımlar yapılmasa da en azından üniversitenin toparlanma sürecine girdiğini duymak memnuniyet verici. Hele hele tüm kadrolar arasında var olan huzursuzluğu yok etmeye öncelik vermesi önümüzdeki günlerde başarıya giden yolun anahtarı olabilir.

Üniversitede görev yapan bir sendikacı arkadaşım aradı. Rektör ve genel sekretere, sendika yönetimi olarak ‘hayırlı olsun’ ziyareti gerçekleştirdiklerini söyledi. Ziyaret sonrasında dile getirdikleri bazı sorunların çözümüne yönelik adımlar atıldığını büyük bir memnuniyetle dile getirdi. Rektörün, banka promosyonu konusunda en üst yönetici ile en alt kademede görev yapan personelin eşit pay alacağını, sosyal tesislerden de ayrım gözetmeksizin tüm üniversite çalışanlarının yararlanabileceğini, döner sermaye konusunda çalışmalar yapıldığını sevinçle anlattı.

Anlaşılan rektör öncelikle akademik kadrodan aşağıya kadar personeli toplayarak ve bunlara yenilerini ekleyerek, Dicle Üniversitesi’ni eski günlerine döndürmeye çalışıyor. Umarım başarılı olur ve umarım kendisinden öncekiler gibi doğru yoldan şaşmaz.

Sevgiyle kalın.