Yaşadığımız ülke coşkulu akan bir nehir gibi. Her an coşkulu her an hareketli gündemlere sahip. Kimilerini katıp önüne götürüyor, kimileri ise boğuluyor içinde. Kimileri kanolar ve teknelerle yolculuk yaparken, kimileri ise suda çırpına çırpına yaşama tutunmaya çalışıyor.

Her ne olursa olsun hepimiz bu nehrin içindeyiz. Kendini daha çok güvende hissedenler de, yarın öbür gün bir uçurumun kenarına gelebilir. Ya bu nehirde el ele tutuşup suyun sert akışını yumuşatacağız ya da hepimize Allah rahmet eylesin.

Sevgili arkadaşlar, bu nehirdeki suda boğulmamak için çırpınanlardan biriyim ben de. Onun için atalarımızın dediği gibi "Eşekten düşenin halinden en iyi eşekten düşen anlar"

İçeride, dışarıda sürekli birileri ile kavga halindeyiz. Yunanistan, Ermenistan, Libya, Irak, Suriye, ABD bunlar dış düşmanlar. Her gün acaba yeni bir ülke ile daha düşman olabilir miyiz diye televizyonların altyazı ekranlarında geçecek kırmızı şeridi bekliyoruz. Çok şükür ülkemizin yetkilileri bu konuda bizi hiç yanıltmıyor. Dış ülkeler ve güçler konusunda oldukça zengin bir menümüz var. Hangi ülkeden, hangi milletten, hangi inançtan nefret etmek istiyorsanız o akşam televizyonlara çıkarılan zırtapozları izleyin itina ile meyil verirler.

Birazcık aklınız varsa ve bu zırtapozların yazdığı kitaplardan, eğitim verdiği okullardan, içtikleri sudan içmeseniz, zaten sonraki gün silahınızı alıp en yakın dış güce doğru hücuma geçersiniz.

Ha eğer bunlardan değilseniz, başka seçenekleriniz de var.

İÇ DÜŞMANLAR!

Bir de iç düşmanlar var bol bol. Hani öyle bir iki falan değil ha. Hiçbir yerde göremeyeceğiniz kadar bol seçenekli bir menü var önünüzde.

Kürtleri mi kesmek istersiniz, Alevilerin evlerine işaret mi bırakmak istersiniz, kadınları mı öldürmek istersiniz, eşcinsellerin belasını mı vermek istersiniz, üniversite öğrencilerini mi kaybettirmek istersiniz, hayvanlara tecavüz edip diri diri mi yakmak istersiniz?

Bütün bu seçenekleri itina ile yapabilirsiniz. Karşılığında ceza alır mısınız? Zannetmiyorum. Mesela, "Ben vatanseverim öldürdüğüm kişiler FETÖ, PKK, IŞİD, DHKP-C üyesiydi, ya da dur sempatizanıydı, ben vatanı böldürtmem" deyin. En kötü ihtimalle size arka çıkacak birilerini bulursunuz.

Bir de suda çırpınanlar var. Bizler...

Hem iç düşmanız, hem dış düşman, hem iç mihrakız, hem dış mihrak. Hem bölücüyüz, hem hain. Ne kadar türetilmiş kavram varsa hepsi bizim için kullanılır. Aslında zaman zaman bizi vatandaşlıktan çıkarmayı da düşünüyorlar. Ama sonra ödediğimiz onlarca vergi geliyor akıllarına ve vazgeçiyorlar. Bizim burada kalmamızı istiyorlar ama sadece vergi vermek için onların ihtiyaçlarını karşılamak için bir misyonumuz olsun istiyorlar. Ha bir de televizyonlarda her gece sattıkları demokrasi, adalet gibi kavramların bir karşılığının olması için de bizim birazcık görünür olmamız lazım. Yani hem ölmeyelim, hem yaşamayalım. Eskiden bir film vardı. Yaşar ne yaşar ne yaşamaz diye bir film. Biz bu ötekilerin de durumu tam olarak bu, ne tam olarak yaşıyoruz, ne de yaşamıyoruz.

Bir Wushu sporunu bile yapamıyoruz mesela!

Farkındayım her şeyi diyecektim bu wushu sporundan bahsetmeyecektim. Affedin sevgili arkadaşlar bir kere ağzımdan kaçtı artık. Siz siz olun bu ötekiler sınıfından çıkmak istiyorsanız ya wushu da bir dayınız, teyzeniz, halanız, babanız olsun ya da tarikat ve cemaatlere girin. Bu tarikat ve cemaatler de en az wushu kadar karlı diyeyim size. Hem Allah'a yakın olursunuz, hem de paraya. Bak yoksa bizim gibi çulsuzlara yakın olursunuz ki o zaman da belanızı bulursunuz.