Newrozun ateşi, kor yüreklerde yankılanıyor. Çölde kalmış susuz bir bedevi gibi, barışa hasretti bu coğrafya. Mazlumların sevdasıydı Newroz. Hürriyete, eşitliğe uzanan bir eldi bu. Bu durumda herkes, üstüne düşeni yapmalıydı. Çünkü barış, bu coğrafyaya çok yakındı. Açlığa, zulme, baskılara karşı direnişin hikayesiydiNewroz. Tükenmeyen bir umut vardı bu kor ateşte. Yankısı tüm cihanı sarmıştı. Toprak nasıl suya hasretse bu coğrafyadaki halklar da barışa o kadar hasretti. Türkülerde yankılanıyordu barış çığlığı.

Bir nefes kadar yakındı bize. Yiğitler çarpışıyordu er meydanında. Kan oluk oluk akıyordu cansız bedenlerden. Çocuğunu yitirmenin acısı kor yüreklerde yankılanıyordu. Bilginin cehaleti sarmıştı dört bir yanı. Kimsenin kimseden haberi yoktu. Düşlerde var olan bir sevdaydı barış. Fırat ile Dicle kızıla boyanmıştı. Lime lime olmuştu yürekler. Anaların feryadına kulak veren yoktu. Korkunç bir kabustu bu savaş denen illet. Doğrul, kalk yerinden bakma öyle cansız bedenlere. Bu feryada kulak ver. Anaların acı çığlıkları kulaklarda yankılanıyor. Masum bebekler atasız kalıyor. Haykır, barış istiyorum diye!...

Bu coğrafya, güneşi görmeden zifiri karanlığı yaşıyor. Bir güneş ol aydınlat ve ısıt her yanı. Durma haykır çığlığını herkes duysun. Bir umut ol kor yüreklere. Umutsuzca, umuda doğru yol almanın vakti çoktan geldi. Geçen her an barıştan uzaklaşmak demek. Bir el uzanmalıydı artık masum bebeklere. Sıcak bir dokunuş olmalıydı yüreklerde. Umutsuz çığlığın yerini umut dolu bir haykırış almalıydı artık. Barış dilden dile dolaşan bir umuttu. Dilden dile dolaşan bir haykırıştı. Newrozun barışa uzanan ışığı aydınlatmalıydı her yanı Diller, dile geldikçe hiç sönmeyen bir ışık olmalıydı nevroz bir ışık gibi. Bir sevdanın sıcak hikayesiydi nevroz. Baskılara zulme sürgünlere işkenceler rağmen atalardan çocuklara kalan bir mirastı nevroz. Hiç sönmeyen, tükenmeyen çılgın bir kordu. Kardeşin, kardeşe çıkar gözetmeden en içten duygularla bağlı olacağı günler çok yakındı oysa ki!…

Ya barış olacaktı, ya da sonsuza kadar zifiri karanlığa mahkum olacaktı, bu coğrafya. Kurşunların gölgesinde bir yaşayıştı bizimkisi. Bitmeyen, tükenmeyen, sonsuza kadar devam eden bir yaşayışı simgeliyordu nevroz ateşi. Tarihin kanlı sayfalarından sıyrılıp, kurtulmanın vakti çoktan gelmişti. Nevrozunun ateşi barışa uzanan bir el olmalıydı. Barışla birlikte kutlanan sevinç dolu umut dolu bir gelecek vaat etmeliydi. Hüsrana uğratılmadan kalpleri zehir saçan kötü yüreklerin oyununa gelmemeliydi. Barışın çığlığı bütün cihanı sarmalıydı. Yıllardan beri beklenen barış sözcüğü bu coğrafyaya hükmetmeliydi.

 Durmalıydı artık bu kan. Gün özgürlük ve barış günü olmalıydı. Karanlık günler tüketilmişliğin ötesinde kalmalıydı. Hem de hiç hatırlamadan. Arşa doğru yükselmeliydi barış çığlıkları. Hazin yaşanmışlıkları yaşatmadan çocuklarımıza güzel bir dünya kurmak tek ümidimiz olmalıydı. Baskıcı anlayışlar geride kalmalıydı bu özel günde. Çünkü bugün savaşın değil, barışın günüydü. Yaşananlar bir daha hiç hatırlanmadan geride kalmalıydı…