Mezopotamya Bölgesi’nin kadim kenti Diyarbakır, dün olduğu gibi bugün de önemli bir yerleşim yeridir. Bu önem ülkemizde yaşayan herkes tarafından öyle veya böyle bilinir. Hele ki, Çayönü Tepesi kazıları sırasında Dünya’nın en eski yerleşim yeri kalıntılarının bulunması Diyarbakır’ın önem ve şöhretini Dünya’ya taşımıştır.

Tarihi geçmişi 12 bin yıl öncesine dayanan ve onlarca medeniyete ev sahipliği yapmış Diyarbakır, aynı zamanda dinler acısından da önemli bir kenttir.  Peygamberler ve Sahabeler kenti olarak bilinen Diyarbakır’da, Müslümanların 5. Harem-i Şerif olarak kabul gören Ulu Caminin yanı sıra diğer dinlere ait ibadet haneler de günümüzde varlığını korumaktadır.

Diyarbakır Salnamesi'nde, Nebî Zülkifl (a.s.), Nebî Elyesa' (a.s.), Nebî Harun-ı Âsafî (a.s.), Nebî Hallak (a.s.), Nebî Harut (a.s.), Nebî Enûş b. Şit aleyhisselâmın kabr-i şeriflerinin bulunduğu ayrıca, Nebî İlyâs (a.s.), Nebî Yûnus (a.s.) ve Nebî Zülkifl (a.s.)'ın makamları, yani bir süre ikamet ettikleri yerlerinde Diyarbakır’da bulunduğu yer almaktadır.

Bir sahabe kenti olan Diyarbakır’da, çeşitli kaynaklara göre 8 ayrı noktada 32 sahabenin meftunu bulunduğu ifade edilmektedir. Bunlar Malik-i Ecder (r.a), Mir Seyyaf (r.a), Sultan Şücâüddin (r.a), Abdurrahman (r.a.), Hz. Sa'saa (r.a) ile Hz. Süleyman Camii şehitliğinde 27 şehit sahabedir.

Mekke, Medine ve Kudüs’ten sonra Müslümanlar için böylesine önemli, böylesine değerli bir kent, ne yazık ki inanç turizminden neredeyse hiç faydalanmıyor. Elbette bunun çeşitli nedenleri var. Herkes bu nedenleri kendine göre sıralayıp, değerlendirebilir. Ama son öğrendiğimiz bir olay aslında bunun nedenini net bir şekilde ortaya koymaktadır.

Peki; nedir bu derseniz; önce Güneydoğu Ekspres Gazetemizin köşe yazarlarından sayın Recep Yılmaz yazınca haberdar olduk. Sonra muhabir arkadaşımız Fuat Bulut, haberleştirince konuya daha fazla vakıf olunca da, takdiri Diyarbakır kamuoyuna bırakmak için manşetimize taşıdık.

Olay kısaca şu; Hz. Süleyman Camii’nde bulunan sahabelere ait ipekten yapılmış 794 yıllık sancak, Vakıflar Bölge Müdürlüğü tarafından “eserin muhafazasının uygun koşullarda ve hırsızlık olaylarına karşı güvenilir olmadığı kanaatiyle” 7 yıl önce Gaziantep Mevlevihane Vakıf Müzesi’ne gönderilmiş olmasıydı.

Diyarbakır Vakıflar Bölge Müdürü Metin Evsen, arkadaşımız Fuat Bulut’a yaptığı açıklamada, “Mülkiyeti Sultan Süleyman Vakfı’na ait Hz. Süleyman Camii’nde bulunan teberrükat eşya vasfındaki sancak, idaremiz uzman elemanlarınca yeniden yapılan tespitte eserin muhafazasının uygun koşullarda ve hırsızlık olaylarına karşı güvenilir olmadıkları kanaatine varılmış olduğundan, Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün 04.04.2012 tarih ve 7399 sayılı talimatlarına istinaden Bölge Müdürlüğümüze en yakın Gaziantep Mevlevihane Vakıf Müzesi’ne gerekli tedbirler alınarak 02.08.2012 tarihinde teslim edilmiştir. Mezkur sancak H. 1225-1235 tarihli olup ipek malzemeden dokunmuştur. İddia edildiği gibi Diyarbakır fethinde kullanılan sancak değildir. Bölge Müdürlüğümüze bağlı Vakıf Müzesi açılması halinde, Gaziantep Mevlevihane Vakıf Müzesi’nden teslim alınarak sergilenecektir” diyor.

Bu açıklamada iki noktanın altını çizmek gerekiyor. Birincisi, eserin muhafazasının uygun koşulların bulunmaması, ikincisi ise, hırsızlık olaylarına karşı güvenilir ortamın bulunmaması kanaatine varılmış olmasıdır. Bilmem bunun üzerine bir şey yazmaya gerek var mıdır? Bu çok büyük bir ayıptır ve o sancak biran önce Diyarbakır'a getirilmelidir.

Sevgiyle kalın.