Ben İbrahim Gökçek’in yaşamını yitirmesinden sonra şöyle bir twitter atmıştım.

İbrahim Gökçek 'hayatını kaybetmesinden konser izni vermeyen siyasal iktidar kadar, başlattığı ölüm orucunu teşvik edenler, grevi sona erdirmesi için çağrı yapanları sosyal medyada linç etmeye kalkışanlar da sorumludur. Biz yeterince ses veremeyenler de sorumluyuz. Çok üzgünüm.

Üzgün olmam neyi değiştirir ki?

Giden candan...

Nedendir bilinmez. Bu twitter bazı kimseleri rahatsız etmiş. “Adam kendi özgür iradesi ile karar vermiş ve ölüme yatmış…” benzeri sözlerle beni eleştirdiler.

Halbuki, ben hala aynı düşüncedeyim. Bu ölümün müsebbiplerinden biri de biziz. Bir şekilde bu ölüme engel olabilirdik diye düşünüyorken ve nasıl bir yanıt vermem gerektiğini tasarlarken,

Değerli meslektaşım Mehmet Korkmaz’ın, Şair-Yazar-Aktivist Rabia Mine ile yaptığı anlamlı röportaj önüme geldi.

Ölüm oruçları ile ilgili seviyeli bir röportaj.

Okudum.

Yazı, adeta bana yapılan eleştirilere yanıt verir özellikteydi.

Sevgili Şair-Yazar-Aktivist Rabia Mine, ölüm orucu ile ilgili şöyle diyordu;

“…Elbette ki uğradığı zulümlerin karşısında hiçbir seçeneği kalmayan insanların, zulüm erkinden bedenlerini ölüme yatırarak talepkâr olması ve bu tehdide kayıtsız kalamaması için de toplumda erke karşı baskı oluşturacak bir kamuoyu yaratmak istemesi geçmişte çok sık başvurulan ve nispeten de başarılı olabilen bir yöntemdi. Fakat artık bu yöntemin, 21'inci yüzyıl teknolojisi sayesinde vahşetine boyut atlatılan devletler ile dumura uğratılmış insanlar karşısında hiçbir işlevi kalmadı. Evet vaktinde Gandhi bu eylemi yaptığında Hindular üzerinde son derece etkili olmuş ve onlara İngiliz zulmüne karşı direnme gücü vermişti; ama o dönemler çoktan tarih oldu. Ölüm orucu gibi bir eylemin hiçbir taraf için en ufak bir etkileyiciliği yoktur artık.

                                                       ….

Ölüm orucu ne için yapılır? Herhangi bir sebeple mağdur edilmiş olan eylemcinin, mağduriyet sebebini ortadan kaldırmak için. Bu hedefe ulaşabilmenizin olmazsa olmaz koşulu nedir? Eylemin iki başat muhatabı olan iktidar erkinin ve kamuoyunun, eyleminizi kaale alabilecek duyarlılıkta olması. Peki, sizin ülkenizde bunun olma ihtimali yüzde kaçtır? SIFIR!

                                                    ….

Demektir ki kendini öldürmeniz endişesiyle taleplerinizi yerine getirme ihtimali şöyle dursun, ölmenizden mutluluk duyacakları kesin olan muhatapların karşısında ölüm orucuna kalkışmanız, eylemci olarak sizin bazınızda "intiharla", sizi bu eyleme teşvik etmek için muhtelif ajitasyonlar yapanlar ya da bizatihi "görevlendirenler" bazında ise "cinayetle" eşdeğerdir.

Bana göre ölüm orucu bir eylemlilik biçimi değil, bir kurban ritüelidir.”

İbrahim’e yana dururken ölüm orucunda olan Grup Yorum üyesi Helin Bölek de yaşamını yitirdi.

Yetmedi,

Halkın Hukuk Bürosu avukatları Ebru Timtik ve Aytaç Ünsal açlık grevini ölüm orucuna çevirdi.

Can kardeşlerim, bu denli eylemler (ki ben hiçbir zaman doğru bulmadım,) anlayan, vicdanı olan, duyan hisseden, önce halkım diyen yönetimlere karşı bir uyarı anlamı taşır.

Ötesinde bu bir insan israfıdır; bu bir beyin kıyımıdır.

Varsa yoksa ben diyorsa, görmüyor, duymuyor, hissetmiyorsa. Varsa yoksa önceliğini varlığını ayakta tutmaya vermişse; diğerlerinde olduğu gibi sizi de duymayacaklar.

Bir canını kaybetmenin acısını yaşamış biri olarak;

Sizler değerlisiniz, sizler bizlere gereklisiniz.

Lütfen, ne olur…

Yapmayın, diyorum.

Kirveme öğütler:

Kirvem. Yaşamak; teslim olmadan, boyun eğmeden, etek öpmeden ayakta durmaktır…

İyi bir hafta geçirmeniz dileğiyle.

Dostça kalın.

2021 yılı DİYARBEKİR YILI olsun        

Geleceğimizi çalmayın.

Anzele, büyük bir balıklı göl haline getirilip, turizme kazandırılsın.

Diyarbakır 5 Nolu Cezaevi MÜZEYE dönüştürülsün.

Sur içi DÜNYANIN EN BÜYÜK AÇIK HAVA MÜZESİ haline getirilsin.

Şehrin eski adlarından biri, SUR İÇİNE VERİLSİN.

Eski stadyumun yeri ŞEHRİN, ÖZGÜRLÜK MEYDANI olsun.

Daha da önemlisi,

Sur içinde, yakılıp yıkılan bölgelerde evler, aslına uygun ve Diyarbekir evlerine yakışır bir biçimde yapılsın.

Ve sevgili meslektaşlarım, dernek yöneticileri, STK Yöneticileri; Zerzevan Kalesi, Çayönü, Mitras Tapınağı, Kortik Tepe, Hilar Mağaralarını ve Bırkleyn Mağaralarını koruyalım, gün yüzüne çıkaranları sahiplenelim.