PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın İstanbul Seçimi öncesi yayınlanan ama örgütü PKK ve çizgisinde olduğunu ortaya koyduğu birçok eylem biçimiyle onu savunan HDP’nin açıklamak istemediği iddia edilen mektubundan söz ediyoruz. Öcalan’ın kaleme aldığı ve Akademisyen Ali Kemal Özcan’ın kamuoyuna açıkladığı mektup İstanbul seçimlerine birkaç gün kala açıklanmış, Abdullah Öcalan bu mektupta seçimlerde Kürtlerin tarafsız kalması gerektiğini emretmişti! Oysa onun bu talimatını ne PKK, ne de HDP dikkate bile almadı.

PKK ve HDP cephesinden ortaya konan bu manzara Abdullah Öcalan’ı ve konumunu bir kez daha tartışmaya açtı. Ne oluyordu bu tarafta? Abdullah Öcalan’ın etkisi kırılmış mıydı acaba? Onun liderliğinin sonu mu geliyordu? En önemlisi cephesinde ‘Karizmatik Lider’ olarak tanımlanan Abdullah Öcalan’ın karizmasının sonuna mı geliniyordu gibi bir dizi soru soruldu ve bu bağlamda tartışmalar yoğunlaştırıldı. Tartışmalar yoğunlaşadursun PKK ve HDP cephesinden ‘sessiz kalma’ tercih edildi.

Abdullah Öcalan, PKK’nin mücadelesini Türkiye’de yoğunlaştırdığı 1990’lı yıllarda ve sonrasında sadece Kürt siyasi hareketinde değil Türkiye ve Avrupa siyaset gündeminde sıkça ve çokça tartışılan bir isim konumuna gelmişti. Ona ve PKK’ye inanan Kürtlerin gözünde O ‘kutsal’ bir liderdi. Eleştirilmezdi, her sözüne güven duyulurdu ve her dediği bir emir niteliğindeydi. İsmiyle hitap edilmezdi bu yıllarda. Örgüt terminolojisinde o ‘Parti Önderliği’ idi. Bir kişiden çok bir kurum ve bir ruhtu. Tartışılmazdı, İradeydi vs…

Ama 1999 yılının sonlarında Türkiye’ye getirildikten ve İmralı Adası’nda yargılanırken, ortaya koyduğu duruştan ve yaptığı savunmalardan sonra kendisinin iyice ‘tartıştırttı.’

Bu tartıştırtma ona duyulan güveni ve biçilen kutsallığı düşüşe doğru bir trendi ortaya koydu zamanla. Bir defa dakika bir, bağımsız bir devlet kurmanın gereksizliğini savundu ve buna kitlesinin uymasını istedi. Bunun yerine ‘Demokratik Cumhuriyet’ tezini ikame etti. Bununla da kalmadı, zamanla ‘Demokratik Sosyalizm’, ‘Demokratik Komünalizm’, ‘Demokratik Özerklik’, kantonlar modelini gündemine aldı ve bunların her birinin Kürt sorunu için bir çözüm alternatifi olduğunda ısrar etti.

Çizdiği bu evrimsel değişim gösteriyor ki, silahlı mücadeleden vaz geçmiştir. Ancak hiçbir zaman silahlı mücadelenin sona erdiğini açık ve kesin bir biçimde örgütüne emretmedi, edemedi. Tavsiye niteliğinde bu yönde açıklamaları olunca da örgüt pek kaale almadı.

‘Doğudan Yükselen Güneş’ ve ‘İrade’ gibi sıfatlarla anılan Abdullah Öcalan’ı örgütü 2013-2014 yıllarında devletle sürdürülen Çözüm Sürecinde de karizmasının giderek zayıflandığına tanık oldu kamuoyu. Bu süreçte çok yakın arkadaşı ve güvendiği isim olan Cemil Bayık, onun için ‘O barışa karar verir, biz ise savaşa.’ Yine KCK Yürütme Kurulu Üyesi Besê Hozat onun silahsızlanma kongresi talebine karşılık ‘Gündemimizde bir silahsızlanma kongresi yok’ şeklinde bir açıklama yaparak onu by-pass etmişlerdi, tabiri caizse.

Bütün bunlar olurken, önümüzdeki süreç PKK ve HDP endeksli siyaset kulvarında da değişimlerin yaşanacağı tahmin edilmektedir. Birilerinin siyaseten sonu olacak gibi…

Bir zamanlar “Güneşimizi Karartamazsınız” gibi ateşten günler olarak nitelendirildiği süreçte sempatizanları yaklaşık 75 kişi, onun özgürlüğü uğruna bedenlerini ateşe vermiş, kimi ölmüş kimi de ağır yaralanmıştı. Her biri ayrıca arkasında yazdığı bir mektup bırakmıştı. Bunlardan biri Mardinli M. Halit Oral idi. Oral, arkasında bıraktığı mektubunda “…Benim bu eylemi yapmaktaki amacım, Kürt halkının acısını biraz olsun dindirme ve yine Güneşimiz olan Başkan Apo’ya yapılan çirkin saldırıları ve Türk halkının bu saldırılar karşısında sessizliğini, yine manevi komutanlarımız olan şehitlerimizin kanları üzerinde çirkin politikalar oynayanları protesto etmek içindir.(…) (Zeki Akıl, Güneşimizi Karatamazsınız, Aram Yayınları, İstanbul 1999, s.145)

Bu durum akıllara 1980 yılında Diyarbakır Cezaevinde itirafçılığı kabul ettiği iddia edilen PKK Merkez Komite Üyesi Şahin Dönmez’in söylediği öne sürülen şu sözü getirmektedir:

“Sorunu kökten halletmek için Apo’yu yok edin, değilse PKK’yi yok edin. Eğer Apo sağ kalırsa dağı-taşı örgütler ve karşınıza çıkar.”

Evet, genel olarak vaziyet böyle; ama süreç duraklama, gerilemeden sonra sanki dağılmayı da göstermektedir özcesi ise şu:

Sözü dinlenmeyecek noktaya gelen Abdullah Öcalan’ın ya Kürtler nezdinde karizmatik liderliği sona erecek, ya da HDP özelinde Türk sol anlayışının güdümüne girmiş olan PKK siyasi çizgisi CHP öncülüğünde kurulmuş olan sözüm ona ‘Demokrasi Bloğu’na entegre olacak.

Eğer ikisi birden yaşanırsa Türkiye’de Kürt siyasi hareketi niteliksel olarak birçok açıdan kayıp yaşayacak!

Ne diyelim, klasik anlamda hedeflerinden iyice uzaklaşmış olan PKK ve HDP çizgisi Türkiye sınırları dahilinde çözümü bütünleşmede görmesi ve tercihini bu yönde kullanması artık boşuna akan kanın durması için bir vesile olur.  Bu yönde CHP’lileşen HDP ile Türkiye’de ‘Demokratik Sol’ çoğunluk sağlayarak iktidar da olabilir.

Saygıyla…