Deva Partisi Diyarbakır İl Başkanlığı, kentlerde yaşanan zırhlı araç kazalarında yaşamını yitirenlere dikkat çeken bir açıklama yaptı.

“Şehrimi seviyorum ve şehrimin sokaklarında ölümlere yol açan zırhlı araçların gezinmesini istemiyorum” başlıklı açıklamada şu ifadelere yer verildi:

“Dünyada 1949 yılından beri ülkemizde 1976 yılından beri her yıl 8 Kasım günü, Dünya Şehircilik günü olarak kutlanmaktadır. 8 Kasım Dünya Şehircilik günü sembolik bir anlam taşıyan, yaşanabilir bir toplum yaratmak için şehirciliğin önemini anımsatan ve öne çıkarmaya yardım eden bir gündür. Son zamanlarda yaşadığımız kentsel sorunlar, birbirini sürekli takip eden, besleyerek büyüyen ve sonu gelmez, çözülemeyen krizlere dayanmaktadır. Şehirler, medeniyetin mekânsal karşılığıdır, medeniyeti bağrında inşa eden, taşıyan ve yaşatan mekânlardırlar. Şehre yüklediğiniz anlam ve değerler nasıl ve ne şekilde yaşadığımızın da göstergeleridir.”

8 Kasım günü, Dünya Şehircilik günü dolayısıyla yapılan açıklamada, “Dünya şehircilik gününde, şehirlere dair var olan sorunları konuşmak, tartışmak ve bunlara dair çözüm önerilerimizi sunmanın gerekliliğinin farkındayız. Şehirleşmenin iklim üzerindeki etkilerinden hava kirliliğine, çarpık yapılaşmadan kentsel dönüşüme, şehirlerin insanlar üzerindeki ekolojik, ekonomik ve sosyal etkilerinden yoğun nüfus ve göç hareketlerine, trafik sorunundan şehirde yaşamanın artık bir lüks olduğuna kadar uzunca bir tartışma alanı önümüzde durmaktadır. Ancak bu yıl, Dünya Şehircilik gününde, şehrimizde ve bölgemizde var olan önemli bir soruna dikkat çekmek istiyoruz. O da zırhlı araçların neden olduğu ölüm ve yaralama olaylarıdır” diye belirtildi.

Zırhlı araçlar yaşam hakkını ihlal ediyor

Kentlerde zırhlı araçların neden olduğu kazalarda yaşanan can kayıplarına dikkat çekilen açıklamada şunlar belirtildi:
 

“Bölgemizde uzun zamandır süregelen çatışmalı ortam, şehirlerimizin yıkımına ve toplumsal tahribata yol açmış bunun sonucunda birçok sorunun gün yüzüne çıkmasına sebebiyet vermiştir. Hak ihlalleri de bu sorun alanlarının en hayati olanlarındandır. Bu ihlallerden biri de şehirleşme gününde üzerinde hassasiyetle durulması gereken ve ”güvenlik nedenleri” gerekçe gösterilerek zırhlı araçların bilinçsiz kullanımı sonucu insan ölümlerinin ve yaralanmalarının meydana geldiği yaşam hakkı ihlalleridir. Güvenlik nedenleri gerekçe gösterilerek, yaşam hakkının ihlal edilmesi, bu ihlallerin önüne geçmek için gerekli tedbirlerin alınmaması yaşananların güvenlik gerekçesinden daha fazlasına karşılık geldiğinin en önemli göstergelerinden biri olarak görülebilinir.”

Açıklamada, zırhlı araçların şehir içi kullanıma uygun olmayan araçlar olduğuna vurgu yapılarak, “Böylesi araçların normal bir süreçte şehir içinde caddelerde hatta ara sokaklarda bulunuyor olması şehir hayatını ve şehirde yaşayan insanların gündelik yaşayışlarını görmezden gelen bir uygulama olarak tezahür etmekte ve öyle kabul edilmektedir. Bilindiği üzere zırhlı araçların kullanımı, sivil araçlara kıyasla daha yetkin bir tecrübe gerektirmektedir. Bu araçları kullanan kolluk görevlilerinin eğitim sürecinden geçerek zırhlı araç sürücü belgesine sahip olması gerekmektedir. Yine şehirlerin fiziksel durumu da bu araçların kullanımdan gözardı edilmektedir. Bu ve benzeri yeterlilikler gözetilmeden, gerekli tedbirler alınmadan bu araçlar şehir içlerinde kullanılmaktadır.  İHD Diyarbakır Şubesi hazırladığı raporunda, 2008-2021 yılları arasında 20’si çocuk 42 kişinin yaşamını yitirdiğini, 21 çocuk 90 kişinin de yaralandığını açıkladı. Olaylardaki ölüm ve yaralanmalardan en çok etkilenen gruplardan biri çocuklardır. Yasalarda düzenlemeler yapılarak çocukların üstün yararının korunması ilkesini göz önüne aldığını iddia edenler, zırhlı araçlar sonucu ölen çocukları ne yazık ki gözardı etmektedirler. Çocukların sağlıklı bir çevrede yaşama, oyun ve yaşam hakları bu ve benzeri güvenlik enstrümanları ile açıkça ihlal edilmektedir” diye belirtildi.

‘Cezasızlık politikaları failleri cesaretlendirmekte’

Zırhlı araçların neden olduğu kazalarla ilgili cezasızlık politikasının devrede olduğuna işaret edilen açıklamada, “Faillerin arkasındaki kamu gücü ve uygulanan cezasızlık politikaları failleri cesaretlendirmekte, bunun sonucunda toplumun hukuka olan inançları ciddi şekilde zedelenmektedir. Bu olayların ardından yapılacak soruşturmaların etkin olması ve toplumun adalet duygusunun tatmini bu açıdan önemlidir. Failler kim olursa olsun hukuki hesap verilebilirlik ilkesi gereği mağdurların adalet talebine kulak kesilmeli ve gereğinin yapılması gerekmektedir. Ancak bu olaylar sonucu ortaya çıkan yargılama pratikleri ne yazık ki kabul edilebilir değildir. Yaşamını yitiren kişilerin suçlu gösterilmeye çalışılması, faillerin adeta bile isteye korunması yargılamanın adil bir şekilde yapılmadığına dair izah muhtaç soruların cevapsız kalmasına sebebiyet vermektedir. Şahin Öner dosyasından Efe Tektekin dosyasına, Mihraç Miroğlu dosyasından Furkan ve Muhammed Yıldırım kardeşlerin dosyasına kadar varan yargılama pratikleri toplumsal vicdanda derin yaralar açmış, ülkede hukuk güvenliğinin olmadığına dair derin kuşkular bırakmıştır zihinlerde” ifadelerine yer verildi.

‘Ölümün sıradanlaştığı, olağan hale geldiği şehirler istemiyoruz!’

Yaşanılabilir kentlere vurgu yapılan açıklamada son olarak şunlar dile getirildi: “8 Kasım Dünya Şehircilik Gününün ülkenin her köşesinde iyi şehircilik örnekleriyle ve tasarımlarıyla, kentte yaşayan herkesin katılımıyla, etkinliklerle, kentlerimizi ve sorunlarının tartışıldığı, kentlerin her köşesinin bir etkinlik alanı, diyalog ortamını gerçekleştirecek kentlilerimizin günü olmasını dilerdik. Ancak toplumsal hakikatlerimiz ideal bir kutlama yapmanın önünde büyük bir engel oluşturmaktadır. Çünkü toplum, kendi yaşamını, tercihlerini ve kimliğini sorunsuz ve rahat yaşayabiliyorsa şehir, şehirdir. Kadim geleneklerimiz şehirleri, medeniyetin inşa edildiği, geleceğin kurulduğu mekanlar olarak görmektedirler. Tarih boyunca da bu düşünce eksenine göre yaşadıkları şehirleri dizayn etmiş, yaşamın devamlılığına ve kutsallığa vurgu yapmışlardır. Biz de geleceğimize sırtımızı vererek sesleniyoruz: Ölümün sıradanlaştığı, olağan hale geldiği şehirler istemiyoruz! Bu münasebetle biz Diyarbakır Deva olarak, şehre anlam yükleyen, şehre kimlik veren, şehri hem maddi hem de manevi anlamda güzelleştiren bir yönetim anlayışına ihtiyacımız olduğunu kabul etmek gerektiğinden hareketle;  Kentlerde yaşayan herkesin ve her kesimin, yaşam ortamlarındaki sorunlarla ilgilenmelerinin tartışmalarının, kentsel yaşam haklarının bir gereği olarak hissetmesi gereken bir sorumluluk alanı olduğunu hatırlatmayı bu güne dair en önemli vurgu olarak kabul ediyoruz.”

Editör: TE Bilişim