Gözlerimden kan damlıyor, ayrılığın hüznü sinmiş yüzüme. Uzakları, uzaklardaki seni düşündükçe kendimden uzaklaşıyorum. İçimle yaptığım tüm konuşmalar intihar ediyor, ruhum kararıyor. Rüzgârda savrulan saçlarının reyhan kokusu gibi değil bu bahar kokusu. Gözlerimden kan damlıyor çıplak ruhuma. Ruhum ürperiyor. Nedeni yok, tutunamıyorum hiçbir baharın dallarına. Hangi sabahımı anlatsam sana? Hangi gecemden bahsetsem? Kelimeler yetersiz kalıyor, cam kırıklarına uzanıp sabahlamanın acısını anlatamıyorum.

Biliyorum, baharın güzelliğini hiçbir şey örtemez. Kanlı gözlerle baksam da dünyaya, karanfil yine kırmızı açıyor, gül delice kokuyor biliyorum. Beyaz teninde savrulan saçlarını taklit ediyor yoncalar. Ne yapsam seni düşünmeden edemiyorum.

Her gün, her gece keskin bir kılıç gibi dalıyor ruhuma yokluğun.

Bir başıma yürüyorum soğuk kaldırımlarda, karanlıklarla. Geceler tenha, bu şehir korkutuyor beni. Aslında korktuğum yokluğun, şehir değil. Hani, şiir yazdığım, hani destanlar büyüttüğüm yüzünün güzelliği yok ya, işten ondan korkularım… Beyaz güvercinler gibi usumda uçuşan gülücüklerin yok, yok işte, en çok onları özlüyorum. Yalnızlık bıçak, yalnızlık zehir olmuş iniyor damarlarıma. Nereye kaçsam önüm uçurum, paramparça umutlarım.

Ah nasıl anlatsam, deli delişmen duygularımı, kelimeler yetersiz… Şarkılarını özledim… Kutsal kitapların kelamı gibi kulaklarımda yankılanan şiirlerini…

Yokluğun içimi yakmakta, ayrılığın dikeni batmakta yüreğime, ruhum durmadan kanamakta.