DiabetesMellitus (Tip 2 DM, Diyabet, Şeker Hastalığı), insülin hormonunun pankreastan yetersiz salınmasıyla besin öğesi metabolizmalarında bozukluklara bağlı bir hastalık. Şeker hastalığında önemli olan glisemik kontrolün sağlanmasında diyet tedavisinin büyük önem taşıdığını ifade eden Diyetisyeni Hande Güngör, “Glisemik kontrolü sağlamada karşımıza “glisemik indeks ve glisemik yük” tanımlamaları çıkmaktadır. “Glisemik İndeks (Gİ)” besinlerin kan şekerini yükseltme ölçüsünü gösterirken, “Glisemik Yük(GY)” ise besinlerin içeriğinde bulundurduğu karbonhidrat, lif, su gibi besin öğelerinin miktarına göre kan şekerini yükseltme ölçüsüdür. Şeker hastalığında düşük glisemik indeksli diyet uygulanması, kan şekerini dengeleyerek, Tip 2 DM ve beraberinde gelişebilen birçok kronik hastalığı önler. Ayrıca glisemik indeksi düşük gıdalarla beslenildiğinde, glikoz daha yavaş ve düzenli olarak salınır. Bu sayede pankreas fazla insülin salgılamaz, tokluk hissi uzun sürer. Genellikle lif oranı yüksek, işlenmemiş gıdaların Gİ'i düşüktür. Barbunya, nohut, mercimek, fındık, elma ve çoğu meyve-sebze, bulgur, tam tahıllı ekmek ve früktoz düşük glisemik indekse sahip besinlerdendir. Patates, beyaz ekmek, pirinç, meyve suları, olgun muz, karpuz, mısır ve mısır gevreği ise yüksek glisemik indeksli besinlerdendir” dedi.

Düşük Gİ’li besinlerin daha uzun süre tokluk hissi verdiği bilinse de durum her zaman böyle olmadığını ifade eden Güngör, “Çünkü besinlerin Gİ'i elde edildiği besin çeşidine, saklanma sürelerine, olgunluklarına, pişirilme derecelerine ve işlemden geçirilme yöntemlerine göre değişiklik gösterir. Besinlerin glisemik indeksini etkileyen durumları göz önünde bulundurarak bir kaç öneri vermek gerekirse, besinlerin işlenmemiş, bütün hali, püre haline göre ya da meyvelerin ham olanlarının olgunlarına göre Gİ değerleri daha düşüktür. Örneğin, haşlanmış, soğuk ve bütün patatesin sıcak patates püresine göre, ham muzun olgun muza göre Gİ'i daha düşüktür. İçerisinde dirençli nişasta, kepek, pektin, selüloz gibi lif kaynakları bulunduran besinlerin Gİ değerleri daha düşüktür. Örneğin, elma, yulaf, tam buğday ve kuru baklagillerin Gİ'i, çok pişmiş-sıcak pirinç ve beyaz ekmeğe göre daha düşüktür. Früktoz, glikoza göre daha düşük Gİ değerine sahiptir. Bu sebeple meyve şekeri içeren gıdaların Gİ'i nişasta içeren gıdalara göre daha düşüktür. Örneğin, taze ya da kuru üzümün Gİ'i pirince göre daha düşüktür. Yağ ve proteinler nişastanın sindirimini yavaşlatırlar. Bu sebeple içerisinde yağ ve protein bulunan besinler ya da besinlerin yağ ve protein kaynaklarıyla birlikte tüketilmesi glisemik kontrolü arttırır. Asit nişasta sindirimini azaltır. Bu sebeple ekşi mayayla mayalanmış, fermente edilmiş ya da turşulanmış besinlerin glisemik indeksi daha düşüktür. Örneğin, ekşi mayalı tam buğday ekmeğinin Gİ değeri, beyaz ekmeğe göre daha düşüktür. Uzun süreli pişirme nişasta molekülünün şişmesine sebep olarak sindirimi kolaylaştırır ve kan şekerinin daha hızlı arttırıcı etki göstermesine sebep olur. Örneğin, az pişmiş (al dante) yumurtalı, tam buğdaylı ev makarnasının Gİ'i çok pişmiş beyaz unlu makarnaya göre daha düşüktür. Besinler glisemik yük açısından değerlendirildiğinde lif, yağ ve su içeriğinden zengin besinler glisemik dengeyi sağlamada daha avantajlıdır. Bu tür besinler posa ve lif arasında tutulan su sayesinde glisemik dengeyi sağlar. Portakal, greyfurt, elma, armut, karpuz, havuç, taze fasulye, kabuklu-çiğ kuruyemişler bu gibi besinlerdendir. Bu besinlerin suyunu sıkmadan, işlenmemiş haliyle iyice çiğneyerek tüketilmesi kan şekerinin daha yavaş artmasını sağlayabilir. Örneğin, portakal suyu yerine portakalın kendisinin tüketilmesi, kuru meyve yerine taze meyve tüketilmesi glisemik dengeyi sağlamayı kolaylaştıracaktır” ifadelerini kullandı. (İHA)

Editör: TE Bilişim