Kasım 2020’den bu yana dünya genelini esir alan Covid -19 olarak bilinen ama daha çok Koronavirüsü olarak halk arasında nam salan, üzerinde iğneli espriler yapılan hatta müziğe bile konu olan ölümcül virüs, yaklaşık olarak 1 gr kabul ediliyor, ancak yarattığı sonuçlarla insanlığı sanal ortama mahkum etti. Bu ölümcül, katil virüs ailemizden birini, bir komşumuzu, bir akrabamızı, bir dostumuzu ve de bir insanımızı aldı götürdü, almaya da devam ediyor. Hala hayatta olan bizi ise alıp alamayacağını, ne zaman alacağını bilemiyoruz. Kaybettiklerimizden dolayı yaşattığı sıkıntılarla bizi hem dört duvar arasına hapis etti, hem de ruhsal dengemizi sarsmış durumda.

Bütün bunlara rağmen hayat da devam ediyor. Sağlık emekçilerimiz çalışmak zorunda, daha fazla can kaybı olmaması için. İşçilerimiz çalışmak zorunda, memlekette üretim durmaması için. Güvenlik güçleri çalışmak zorunda, toplumsal yaşam güvende olsun diye. Siyasetçiler çalışmak zorunda, ülkenin idaresinin aksamaması için. Öğretmen çalışmak zorunda bir nesil veya nesiller ölmemesi için. Herkesin çalışması gerekiyor ki bir ülke, bir millet yok olmasın diye. Bütün ülkeler çalışmalı insanlık var olsun diye. Hülasa, bu anlamda alınan tedbirler, maske, mesafe ve temizlik.

Bu üç tedbirden dolayı insanlar aynı ortama bile kolayca gelemiyor; temas edemiyor. Bu durum hepimizi sanal ortamın birer öznesi yapmış durumda ya da esiri. İşte bu ortamda eğitim-öğretim sürdürülmeye çalışılmaktadır. İnsanoğlunun harika buluşları ile eğitimde kesintisizlik olgusu öne çıkarılmak zorunda. Bu harikalar hiç şüphesiz başta internet ve bilgisayardır, bunlarla eğitim ve öğretime devam ediliyor bir şekilde.

Bu şekilde sürdürülen eğitim ve öğretim ortamının sorunları, sıkıntıları da yok değil. İnternetin çekmemesi ve yeterli derecede bilgisayarların öğrencide olmaması başta gelen sıkıntılar arasında. Hele Kızıltepe gibi bir yerde yaşıyorsanız saatlerce yaşanan elektrik kesintileri sanal ortamda yapılan eğitim ve öğretime ayrıca ağır bir darbe vurmuş olmaktadır.

Kuşkusuz, öğretmenler de bu ortamda çok büyük sıkıntılar çekenlerin başında gelmektedir. Öğrencilerine tam anlamıyla dokunamamanın eziyetini yaşayadursun,  kurulan whatshapp grupları ile de öğrencilerine tam anlamıyla ulaşamamaktadır. Sınavların nasıl olacağı konusunu öğrenciler can havliyle mesaj ve telefon görüşmeleriyle öğretmenlerine sormaya gayret etmektedir. Tabi bunun sonucunda öğrenciyi büyük bir kaygı sarmış durumda.

Bu ortamda yaşanan her sıkıntı, deyim yerindeyse bir kabak gibi, öğretmenin başına patlamaktadır. Her kurum kendi parasal kazancını düşünmektedir. Örneğin DEDAŞ, Kızıltepe’de saatlerce elektrik kesintisi yapmaktadır. Neymiş kaçağı önlemek için sayaçları direk uçlarına takacakmış. İşte bu sebeple elektrik kesiliyor. Bu nedenle ders yapamayan öğretmen ise ek ders kesilecek tehdidi ile karşı karşıya. Bu durumda tek bir yetkili çıkıp soruna çözüm üretmiyor. Kimseden ses yok; tepki yok!

DEDAŞ’ın bu süreçte yaptığı elektrik kesintisi suçtur; çünkü vatandaşın eğitim-öğretim hakkına bir darbedir yapılan. Nerede insan hakları savunucuları? Nerede BAROLAR? Bir avukat bir veli olarak mahkemeye başvuramaz mı diye düşünmüyor da değilim.

Evet, bütün bu koşullarda, yaşanan onca sıkıntılara rağmen sorunların tespiti ve çözümü konusunda toplantılar yapılıyor; öğretmenlerden gelen öneriler kaydediliyor.

Bir defa şunun altını çizmek gerekiyor: Öğretmenlerin EBA üzerinde ders anlatmaları ve öğrencilere ulaşmaya çalışmaları başlı başına bir fedakarlıktır. Öğrenciler ile bu ortamda yaşanan sorunları tespiti, rapor etmeleri ve bunun için çözüm stratejilerini geliştirme girişimleri eğitim adına çok değerlidir. Sınav konularında öğrencilerin kaygılarını giderici, en aza indirici yönünde kafa yormaları, öğretmeni öğrenci için eğitim adına bir umut haline getirmektedir. Öğrenci burada da anlıyor ki, öğretmen olmadan eğitim ve öğretim sağlıklı bir biçimde yürüyemez.

Binlerce Öğrenci Yerleştiği Okula Gidemedi

Öğrencinin yaşadığı bir kısım sorunlar da vardır tabi ki. Özellikle LGS’den sonra yeni okullarına giden lise birinci sınıf öğrencileri hem okulları, hem de öğretmenleri ile tanışamadı ne yazık ki. Aynı şekilde beşinci sınıfa giden ve başka bir ortaokulda kayıt olan öğrenciler de ders öğretmenleri ile tanışamadılar. Bu anlamda on binlerce öğrenci öğretmen-öğrenci temasından doğan eğitim psikolojisinden mahrum kaldı deyim yerindeyse.  Diyebiliriz ki, öğrenciler öğretmenlerini, öğretmenler de öğrencilerini merak etmektedir. Diğer düzeydeki öğrenciler ve öğretmenler de tabi ki birbirlerini özlemektedir. Eğitim psikolojisi adına korona nedeniyle yaşanmayan bu duygular sürecin önemli parametreleri olarak addedilebilir. Yani yaşanması gereken duygular ne yazık ki yaşanamadı.

Veli boyutu da vardır bu süreçte tabi ki. Onlar da kısıtlı olanaklarla çocuklarına yardımcı olmaya çalışmaktadır. Sorunların çözümü noktasında katkıları tabi ki öğretmenlerin işlerini kolaylaştıracaktır bir nebze. Özellikle çocuklarının EBA üzerinde canlı derslere katılmaları konusunda takipçi olmaları gerekmektedir. Sıkı takip çocuklarına sorumluluk duygusunu kazandıracaktır. Ne kadar çok sorumluluk o kadar hedefe ulaşma anlayışı ve bilincidir, bu şekilde davranılırsa süreç daha zengin bir nitelik kazanmış olacaktır. 

Her şeye rağmen öğretmenlerin omuzlarında taşınan yük her zamankinden daha ağırdır. Öğrencilerini en iyi şekilde yetiştirmek, her ne olura olsun onlara yaşam boyu rol model olacak bir şekilde yardımcı olacaklarına inancım tamdır.

Fakat şu gerçeği dile getirmeden geçemeyeceğim: Ne yazık ki bu süreçte sanal idareci, sanal öğretmen, sanal öğrenci ve sanal veli olduk. Sorumluluk duygusu ve bilinciyle hareket edersek en az hasarla süreci bitiririz.

Sanal olmayan bir eğitim-öğretim diliyorum.

Saygıyla…