Vakti zamanında Dört Ayaklı Minare’nin hemen arkasındaki sokağa “Savaş Mahallesi” adını vermişler. Benim çocukluğum bu mahallede geçti. Oturduğum sokağın adı da savaşın karşıtıydı…

Mahalleye “Savaş” adını verenler oturduğumuz sokağa da “Barış” ismini vermişler.

Savaşın olmadığı, küskünlerin hiç yaşanmadığı sükût içinde bir mahalleydi. Dört Ayaklı’nın hemen dibinde “ğar/misket” ve saklambaç oynardık hep.

Dar sokaklarının duvarlarına tebeşirden çizdiğimiz kalenin meşin yuvarlağı ağlara gönderirdik.

Cumhuriyet İlkokulu’nun teneffüs zamanlarında bir maratoncu gibi eve uğrar, nefes nefese salçalı ekmeğimizi kursağa indirip derse yetişirdik.

Her Diyarbakırlı gibi benim de ölene dek unutamayacağım, çocuklarıma anlatacağım o güzel anılarım var(dı).

Zaman geçti, yıl 2015’e geldi.

Hendekler kazıldı, şehir savaşı başladı.

Mahalleler, sokaklar tar u mar edildi.

Sokağa çıkma yasağı devam ettiği için kimsenin gözü “anılar merkezine” bir daha ilişmedi.

Ta ki geçen haftaya kadar…

Boğazım düğümlendi…

Göz yaşlarım saldı kendini…

Haline baktıkça ciğerden yandım…

Ne haldesen Diyarbekir dedim?

Mahalleler, sokaklar yok…

Her yer dümdüz…

Ne Savaş Mahallesi, ne Barış Sokağı, ne Cumhuriyet İlkokulu, ne salçalı ekmek yiyerek koştuğum labirenti andıran sokaklar ne de meşin yuvarlağı beton ağlarla buluşturduğumuz mekanlar…

Yıkılmış, yok edilmişler…

Marifeti olanlara sormak isterim; değdi mi?

Ne hakkınız vardı Diyarbakırlının anı merkezini yok etmeye?

Siz kına yakarken gün gelecek yasaklı yerler halka açılınca Diyarbakırlının yaktığı ağıt göğü inletecek, toprak gözyaşları ile ıslanacak.

Kurşun yemiş misali Sur’dan çıkarken üzerinde “Cazibe Merkezi Destekleme Programı” yazılı tabelaya gözüm ilişti.

Bu mu cazibeniz?

Tarihi, anıları yok etmek mi?

Hafızaları silmek mi?

Bize Sur'u geri verin, cazibeniz sizin olsun