Sizi bilmem ama ben iyi değilim. Son günlerde o kadar çok kötü haber alıyor, duyuyorum ki, nasıl iyi olabilirim. Artık sosyal medya hesaplarımı açmaya korkar oldum. Hangi sosyal medya hesabımı açsam ya bir tanıdık, ya bir bildik, ya da gazetecilik yaptığım şehirlerin tanınan bir simasının yaşama veda ettiğini öğreniyorum.

Şu virüs belası son olarak okullu meslektaşımız sevgili Yılmaz Tarancı’yı aramızdan aldı. Ünlü şair Cahit Sıtkı Tarancı'nın yeğeni de olan Yılmaz, Diyarbakır Memorial Hastaneleri Basın ve Halkla İlişkiler Müdürü olarak görev yapıyordu. Genetik olsa gerek şair ruhlu, kibar, hoş sohbet, yardımsever ve aynı zamanda çok iyi bir fotoğrafçıydı sevgili Yılmaz. Arşivinde müthiş Diyarbakır fotoğrafları bulunan sevgili Yılmaz’ın çocuklarla arası ise müthişti. Her sohbetimizde yapmak istedikleriyle ilgili o güzel hayallerini paylaşır ve fikrimi alırdı.

Çok erken gittin be Yılmaz, ne acelen vardı sanki. Tüm gazetecilerin sağlığı senden sorumluydu. Sağlıkla ilgili her derdimize koşardın. Şimdi biz sensiz ne yapacağız. Şunun bil ki çok seviliyordun. Hep güzelliklerle anılacaksın. Kulaklarım da hep ‘Ercan abi sağlığına dikkat et’ sözlerin yankılanacak. Güle güle güzel meslektaş, arkadaş, dost. Seni çok özleyecek ve arayacağız.

İşte şu virüs belası daha ne kadar sevdiğimizi, tanıdığımızı, bildiğimizi alacak belli değil. Ama bugüne kadar yaşadıklarımız gelecek için iyi referans olmuyor. Çünkü biz içeride kısır siyasi çekişmelerle zaman kaybederken gelişmiş ülkeler, nüfuslarının iki, üç hatta beş katı aşı siparişi yaptı ve çok yakında aşılama programına başlayacaklar bile.

Bugün sevgili Yılmaz Tarancı için ne hissediyorsam, beş yıl önce ‘Barış Elçisi’ olarak adlandırılan sevgili Tahir Elçi içinde aynı duyguları hissediyordum. O da beş yıl önce Diyarbakır Baro Başkanı iken Sur ve bölgedeki çatışmalarda zarar gören tarihi eserlere dikkat çekmek için, Dört Ayaklı Minare önünde basın açıklaması yapmış ve ‘Bu kadim bölgede çatışma istemiyoruz’ demiş, bu esnada yaşanan çatışmada tek kurşunla hayata veda etmişti.

Tahir Elçi, yaşamı boyunca hep barıştan, kardeşlikten yana oldu. Mesleğinde hep mağdurların yanında yer aldı. Lice’de öldürülen Medeni Yıldırım, Cizre'de öldürülen 12 yaşındaki Nihat Kazanhan, yine Cizre’de 21 kişinin öldürüldüğü ve kamuoyunda ‘Cizre JİTEM Davası’, Kuşkonar ve Koçağılı köylerinin 1994’te uçaklarla bombalanması gibi çok önemli davalara bakıyordu.

‘Barış Elçi’sinin katledilişinin üzerinden beş yıl geçti. Yıllarca şüphelisi olmayan soruşturma dosyası, Diyarbakır Barosu’nun İngiltere'de hazırlattığı rapor ile raftan indirildi. Raporda silah kullandığı tespit edilen üç polis ve sokağa giren bir PKK'lı hakkında dava açıldı. Ancak bu dava hiç kimseyi tatmin etmedi. Bölgede olayın üzerindeki soru işaretlerinin giderilmediği yönünde yaygın bir kanı oluştu.

Nitekim bu kanıyı salgın koşulları nedeniyle az sayıda Diyarbakır Barosu üyesinin katılmasıyla Tahir Elçi’nin katledildiği Dört Ayaklı Minare’nin altında Baro Başkanı Cihan Aydın da dile getirdi. Başkanı Aydın, ‘'soruşturma sürecindeki cezasızlık politikası aynı şekilde mahkemeye de sirayet etmiş durumda’ diyerek şunları dile getirdi:

‘Tahir Elçi'nin aramızdan koparılmasından sonra ne değişti derseniz, şark cephesinde değişen bir şey yok, toplum olarak hapsedilmeye çalışıldığımız karanlık, daha da zifirileşti. Bu ülkede artık hiçbir yurttaşın hukuk güvenliği yok. Seksen milyon insan olağan şüpheli, her sabah kırılan ya da çalınan kapılar, gözaltına alınan onlarca kişi haberiyle güne başlamak rutin bir hale geldi. Bugün Kürt meselesinin çözümünde Tahir Elçi’nin bıraktığının çok gerisinde kaldık.’

Başkan Aydın Elçi’ye hitaben de; ‘Ama gözün arkada kalmasın Sevgili Başkan, binlerce meslektaşın senin bıraktığın yerden kararlılıkla adalet ve insan hakları mücadelesini sürdürmektedir’ dedi.

Ne diyor usta yazar Yaşar Kemal; ‘O iyi insanlar o güzel atlara binip çekip gittiler.’ Sevdiğimiz güzel insanlar bir bir gidiyor ve biz onları çok özlüyoruz.

Sevgiyle kalın.