Hepimizin merak ettiği gibi; üzerine şiirler, romanlar, şarkılar ve destanlar yazılan, uğruna ölümüne mücadele verilen, bazen birçok şeyden vazgeçiren, delirten, çıldırtan,  kahrını bile baş göz ettiğimiz; kimimizin yârim, kimimizin sevgilim, kimimizin hayat arkadaşım, eşim dediği bir karşı cins neden hayatımızda olmak zorunda.

Cidden İnsan neden sevgilisi olsun ister? Sadece mutlu olmak için mi? Sonu gelmez beklentilerimiz neden vardır? Sevgili Ne İşe Yarar? Cevap cinsel ihtiyaçlarımız mı? Hayatımızda bir sevgili olmasını istemenin altında yatan gerçek sebep ne olabilir? Birlikte yemek yemek, televizyon izlemek, dertlerimizi paylaşmak, birçok eylemi beraber yapabilmek içinse, zaten arkadaşlarımızla hepsini hayata geçirebiliyoruz.

Gerçekten zaman zaman düşünüyorum, sevgili ne işe yarar? Bir sevgilinin hayatımızdaki rolü nedir? Kendimizi çift olmak zorunda hissediyor olabilir miyiz? Her şeyin çifti güzel durduğu yargısı yüzyıllardır genetik olarak bilinçaltımıza yazıldığı için mi buna çabalıyoruz? Üremek, dünyaya bir çocuk getirmek gibi en basit içgüdümüz, sevgilimiz olmayan biriyle de gerçekleşemez miydi? Sosyal algı ve yargılama kısmını, toplumsal baskıları geçersek, eğer çok eskiden beri, evlilik ve sevgililik gibi kavramlar olmasaydı; sadece dünyaya çocuk getirmek için birleşseydik ve kimsenin başkası hayatında yaptırımı olmasaydı, acaba yine de sevgili veya eş ihtiyacı duyacak mıydık?

Tüm bu sorular yoruma açık olduğu gibi cevap olarak birkaç şey yazmaya çalışalım bakalım;

Eşeyli üreyen bu kadar canlı türünün arasında evrimsel olarak üreme işini bu derece romantize eden türlerin başını biz insanlar çekiyoruz diyebiliriz.   Güdüsel olan bu üreme isteği, cinsel seçilimle eş seçimi yapan dişi ve erkekler olarak kendimize en uygun eşi seçme eğilimi göstermekteyiz. Bin yıllık evrimsel işleyişte bu seçimi yaparken, erkeklerin daha çok doğurganlık özelliği belirgin vücut hatlarına sahip olan kadını seçerken, kadınlar kendilerini koruyup kollayacak güce ve yeteneğe sahip erkeklerden yana seçim yapmaya meyilli oldukları bilinmektedir.

Tüm bu biyolojik süreçlerde evrimin yadsınamaz rolü ve devamlılığı günümüzde de hala hissedilmektedir. Bin yıl önceki insan atalarımızdan tek farkımız bu sürece daha çok önem verip romantikleştirmemiz. İsmine aşk dememizdir.    

O zaman şunu diyebiliriz; asıl isteğimiz sevilmek! Sevilmek, bebeklik çağlarında başlayarak, bir ömür boyunca süren ve düzenli olarak karşılanması gereken bir ihtiyacımız. Doğadaki her canlı sevilmek, değer görmek ve bunu hissetmek ister. Yani salt cinsel tatminden ziyade duygusal tatminde artık olmazsa olmazımız arasında. Üstelik çevrenizdeki herkes, yani aileniz, dostlarınız, hata bakkalınız bile sizi çok sevse de, karşı cinse ait bir sevginin yerini dolduramıyorlar.

Birçoğumuzun aklına takılmıştır sevmek, sevilmekten önce mi, sonra mı geliyor? Herkesin aşka olan yaklaşımı; birikimleri, dünya görüşü, psikolojik durumu ile doğrudan ilişki içinde. Kimine göre ilk sırayı sevilmek alıyor, diğeri sevmeyi her şeyden daha değerli buluyor. Ben önce sevmek gerektiğine inananlardanım. Sevmenin bir insanı büyütmesi, ruhunu olgunlaştırması ve deneyim kazandırması için son derece gerekli olduğunu düşünüyorum.  Elbette en mutlu ilişki, karşılıklı duygusal etkileşimin olduğu biçimdir, ama ben ruhu fırtınalı, aklı sisli olanlardanım. Sevebilmem için, sevilmem gerekmiyor, hatta öyle bir şart aramıyorum. Nitekim severek su verdiğimiz bir bitkinin bile karşılığı fark ettiriyor.

Sevgilinin ne işe yaradığını biliyorum tabii ki! En değerli ihtiyaçlarımızı ve aslında hayati önem taşıyan bir gereksinimimizi karşılıyor; dokunmak!. Yeni doğmuş bir bebeğe kimse dokunmazsa, diğer tüm yaşamsal destek sağlansa bile, ölme ihtimalinin yüksek olduğunu biliyor muydunuz? İşte, dokunulmak bizler için bu derece önemli.

Sadece düşünüyordum, neden çift olunur, sevgili neden var olmalı?

Bunun net bir cevabını sonsuza kadar bulamaya da biliriz. Yine de anlam arayışımız sürmeli.