2019’da girdiğimizden bu yana gündemimiz seçim ve 23 Haziran’a kadar da bu böyle gidecek. Bunun tek nedeni İstanbul. Çünkü İstanbul’u yönetmek hem devasa bir kenti, hem de devasa bir bütçeyi yönetmek anlamına geliyor. İstanbul’u yönetmek bir bakıma ülkeyi yönetmek anlamına da geliyor.

Aslında AK Parti, 31 Mart’ta çeyrek asırdır yönettiği İstanbul’u kaybetti. Ama çok tartışmalı bir şekilde seçimin yenilenmesi için elinden geleni ardına koymadı ve 23 Haziran’da seçimin yenilenmesi kararını çıkarmasını başardı. AK Parti için İstanbul’u kaybetmek her şeyi kaybetmek ve sonun başlangıcı anlamına geliyor. Dolayısıyla bu sefer kazanmak için ne gerekiyorsa fazlasıyla yapacağından kimsenin kuşkusu olmasın.

Diyarbakır’da yıllardır Kürt siyasi hareketinin takip eden bir gazeteci olarak bunu 31 Mart öncesi defalarca yazdım. Ama bir kez daha anımsatmakta yarar var. Şöyle ki; 31 Mart öncesine bir bakalım.

AK Parti ve MHP ittifakı bütün seçim stratejisini HDP=PKK söylemi üzerine kurdu. Bunun yanında CHP ve İYİ Parti’de HDP ile görünmemek için elli dereden su getirdi. Her iki ittifakın dışında kalan HDP ise, kendi stratejisini geliştirerek hedeflerinin ‘AKP, MHP faşizmi’ dedikleri ittifakı zayıflatmak üzerine kurdu ve başarılı da oldu. Yani İstanbul’da seçimin sonucunu belirleyen iki tarafında istemediği Kürtler yani HDP oldu.

Şimdi 23 Haziran’da seçim var. AK Parti bu defa en azından 23 Haziran’a kadar bir bakıma kalbini kırdığı Kürtlerin bir bölümünün oylarını almak istiyor. Bunun içinde ilk iş, 31 Mart’taki sert söylemleri biraz daha yumuşattı. Ardından İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’yu biraz daha geriye aldı. MHP Lideri Devlet Bahçeli, Abdullah Öcalan'la ilgili, ‘Bana sorarsanız avukatıyla görüşsün’ ifadesinin ardından 8 yıl aradan sonra Öcalan, avukatlarıyla görüştü.

Gelişmeler bununla da kalmadı. Büyük olasılıkla Türkiye’nin isteğiyle uzun yıllar sonra gelen Avrupa İşkencenin Önleme Komitesi üyeleri, Abdullah Öcalan’ın bulunduğu İmralı Adası’na gitti ve başta Diyarbakır olmak üzere birçok kentteki cezaevlerini gezdi. Adalet Bakanı Abdulhamit Gül de, söz konusu heyetin ziyaretinin ardından gazetecilerin Öcalan ile ilgili soru üzerine ‘Daha önce verilen kısıtlama kararları söz konusuydu. Bu kısıtlama kararları kaldırıldı. Görüşme yasağına ilişkin bu kararlar kaldırıldı ve görüşme imkanı getirildi’ dedi.

Tabi AK Parti bu kadarla kalsa iyi. 31 Mart’ta sandığa gitmeyen 1 milyon 700 bin seçmenin peşine düştü. Bu seçmenden en azından bir bölümünün kendi lehlerine sandığa dönmelerini sağlamak için her şeyi yapacaktır kuşkusuz. 31 Mart’ta Millet İttifakı adayı Ekrem İmamoğlu ile Cumhur İttifakı adayı Binali Yıldırım arasındaki farkın 14 bin dolayında olduğunu düşünürsek sandığa gitmeyen 1 milyon 700 bin seçmenin ne denli önemli olduğunu görebiliriz.

AK Parti bunları yaparken, CHP ile İYİ Parti ne yapıyor. Pek fazla bir şey yaptıkları söylenemez. 31 Mart’ta HDP’nin oylarıyla İstanbul ve birçok büyükşehri AK Parti’nin elinden almasına rağmen, AK Parti’den çekindiği için olsa gerek, halen HDP’ye mesafeli görünmeye çalışıyor. Sadece çocukları açlık grevinde olan annelere dönük şiddete muhalefetin sessizliği eleştiri konusu olunca, CHP lideri Kılıçdaroğlu’ndan konuya dair grup toplantısında bir açıklama geldi. Annelere dönük şiddete tepki gösteren Kılıçdaroğlu, ‘Çocukları ölmesin diye hapishane önünde bekleyen anneleri copluyorlar. Hangi inançta anneye el kaldırmak var?’ diye sordu.

23 Haziran’a gidilirken özellikle CHP’nin biraz daha cesaretli olması gerekiyor. AK Parti gibi sevmiyoruz, ama oyunu istiyoruz modundan çıkması ve Kürtlerin sorunlarıyla ilgili konulara daha fazla ilgi göstermesi gerekiyor.

En önemli uyarımı da bazı fanatik CHP’lilere yapmak istiyorum. Kırıcı oluyorsunuz. Bilmeden fikir yürütüyorsunuz. Kürt siyasal harekatını bilmeden sadece sosyal medya üzerinden klavyelere dokunarak fikir yürütmekle bu işler olmuyor. Yıllarca bu harekatı izleyen bir gazeteci olarak gözlemim şudur ki, HDP’liler, bu kez daha güçlü bir şekilde sandığa gidecektir. Çünkü cezaevlerinde binlerce kişi açlık grevinde, onlarca kişi de ölüm orucunda. Ayrıca çocukları için alanlarda olan annelere yapılanlar hiç hoş karşılanmıyor. Kürt seçmen nettir, kafası fazla karışmaz. Ama sizin kafanız karışık. Öyle sosyal medya da tatile gitmeyin demekle olmuyor. Sevmiyoruz ama oyunuzu istiyoruz. Kaybedersek sorumlusu sizsiniz demeyi bir tarafa bırakarak biraz sahaya çıkın ve çalışın. 30 bin oy alan DSP’nin durumu ortada. Bakın rakibiniz 1 milyon 700 bin oyun peşinde. Fark ise 14 bin benden söylemesi.

Sevgiyle kalın.