Sosyal bilimlerde “…Sonu mu?” lafı hatırladığım kadarıyla1950'li yıllarda ortaya atılan “ideolojinin sonu” tezinin ortaya atılmasıyla başlanmış, aslında Batı toplumlarının refah yönelimli ekonomik düzeydeki gelişmelerinin sınıf farkını ortadan kaldırdığı, ideolojilere temel olan ekonomik eşitsizliklerin bir nevi artık ortadan kalktığı iddiasına dayanmaktaydı. Bu tarihlerde ideolojinin sonu siyasi fikirlerin tükenişi temeli üzerine kurulmuştur.

Daha sonra Francis Fukuyama“Tarihin Sonu Mu?” adlı tezi ve kitabı da tartışmalarda yer edinmeye başladı. İlk yayınlandığı 1992 yılından bu yana Tarihin Sonu ve Son İnsanadlı çalışma ile birçok tartışmayı da beraberinde getirdi. Bu bağlamda Francis Fukuyama’nın siyaset, bilimsel ilerleme, etik kodlar ve savaş üzerine ortaya koyduğu sıra dışı analizleri Soğuk Savaş sonrası dünyayı anlamak için birer rehber niteliğinde oldu.

Çok geçmeden siyaset alanı da yaşanan gelişmelerden payını aldı. Bu anlamda ilkin sosyal anlamda siyaset kurumunu daraltan ideoloji ve ona bağlı değerler tartışılmaya başlandı ki bu da İdeolojinin Sonu mu? Tezi gelişmeye başladı.

Bütün bu gelişmeler paralelinde yapılan tartışmalar siyaset alanını etkileyeceği kaçınılmazdır. Buna göre siyaseten iktidarı hedefleyen yaklaşımlar ile parti kurma çalışmalarına başlanacak. Yeni oluşan bu zemin üzerinde hem iktidar hem muhalefet farklı biçimlerde gelişecektir. Tabi önce sosyal bilim alanında ardından direkt olarak siyaset bilime ve bağlı değerler tartışmaların odağına yerleşmiş oldu. Özelikle siyasi fikirlerin tükenip tükenmeyeceği konusu can alıcı bir hal aldı.

1950’lerde başlanan ve üzerinde hararetli tartışmalar yapılan siyasi fikirlerin tükenişi konusu bütün gerçeği ile 2020’li Türkiye’sinde yaşanmaktadır adeta. Önemli olan bizzat siyasetçinin sonu değil de onun fikirlerinin sonu veya anlamsızlaşmasıdır. Galiba Türkiye’de 2023 sonrasında hem siyasetçi hem de fikirlerinin sonu gibi bir süreç yaşanabilir. Bu da Altılı Masa somutunda bütün çıplaklığıyla ortaya çıkacaktır. Elbette zaman bunu gösterecektir. Şimdi bu tezi bir şekilde kurulan masa bağlamında değerlendirmeye çalışalım.

Altılı Masa ve Siyasetin Sonu

2023 seçimleri öncesi siyaset alanına bakıldığında birçok unsurun “Son”undan söz edilmeye başlandı. Muhalefetin Sonu, muhalefetteki siyasetçilerin sonu gibi kavramlar bunlardan önde gelenleridir.

Türkiye’de son olarak medyaya şu sav düştü:

“Altılı Masayı terk eden liderin sonu gelecek. Siyasi hayatı biter” şeklinde büyük bir iddiayı ortaya atıldı. Bunu ortaya atan muhalif bir gazeteci. Bununla masadaki liderlere aslında şu mesaj verilmek isteniyor:

Heyyy masadakiler, sakın masayı terk etmeyin. Kim terk ederse sonu olur. Burada asıl amaç liderler arasında bir kenetlenme gerçekleştirmek, zoraki bir birlik ve beraberlik sağlanmaktır. Bir anlamda muhalif birlik ve beraberliği güçlendirmek için liderler bir arada tutulmak istenmektedir. “Ayrılanın sonu gelir” demekle aslında lideri bir kaygıya sürüklemektir. Bir kaygı zemini üzerinde örülmek istenen bir birlik ve beraberlikten söz edilebilir.

Aslında Altılı Masa Siyasetçiyi Bitirecek!

2023 seçimleri sonrası belki de Altılı Masa özelinde hali hazırda muhalefet yapan siyasi anlayış tamamen tarihe gömülebilir. Kişi karşıtlığı tezi üzerinde bir araya gelen bir muhalif anlayıştan söz ediliyor ki, tarihte bunun örneği olmamıştır. Bilebildiğim kadarıyla siyasi anlayışlar karşıt tezler üzerinde gelişir ki bunun temelinde ilkeler ve savlar yer almaktadır. Uzunca bir süredir bir araya gelen muhalif bileşenler iktidar karşıtı bir tez geliştirmedikleri gibi seçimler için iktidara rakip olacak bir aday da ortaya koyamadılar. Sadece yaptıkları bir şey vardır ki o da şu:

Eğer kazanırlarsa 2023 sonrasında Türkiye’yi bu altı kişi yönetecek ki dünya siyaset tarihinde benzeri olmayan bir koalisyon olacaktır. Türkiye gibi gerilimlerin odağında yer alan büyük bir ülke bu şekilde yönetilemeyeceği açıktır. Mavi Vatan ve Kıbrıs Sorunlarının yanı sıra Suriye Hududu boyunca PKK-YPG’nın oluşturduğu tehdit, Karabağ ve Libya durumlarının Türkiye’ye etkilerini hesaba kattığımızda 2023 sonrasının maliyeti ve bedeli ortaya çıkmaktadır. Türkiye burada bölgesel bir güç olarak liderlik rolünü oynamalı ve bu paralelde istikrar ve vizyon sahibi bir lider ülke yönetiminde direksiyonun başında olmalı.

2023 sonrasında bölge sınırlarını aşmış kıtasal bir lider rolüne ulaşmış, kıtasal bir güç durumuna gelmiş bir Türkiye dileğiyle…

Saygıyla…