Tarih boyunca siyasi gerilimlerin yaşandığı dönemlerde siyasetin dilinin de dönemin ruhuna uygun olarak yapı kazanmıştır. Bir zenginlik olarak sayılabilecek bu yapının içine siyaset psikolojisini yansıtan yeni kavramlar, yeni sözcükler ve buna bağlı olarak yeni eğilimlerin teşhisi söz konusu olmuştur.

Türkiye’de de bu atmosfere uygun olarak siyasi lügat çeşitlenmiş ve bu anlamda dönemin politik aktörleri, aydınları, gazetecileri kendi tezlerini savunur hale gelmiştir.

Son tartışmalara bakıldığında siyasi lügatimizde yeni bir kavramın dillendirilmeye başlandığını görmekteyiz. Kaçak Güreşme.

Bu kavramın kökü daha önceki yıllara dayanmakla beraber her şey HDP’li Eski Vekil Sırrı Süreyya Önder’in “Seçim zamanlarında bize aracı gönderenler bize koordinat biçemez” sözüyle ve İYİ Parti’yi kast ederek sarf etmiş olduğu sözle başladı, tartışmalar alevlendi; eleştiri ve ithamların ardı arkası kesilmedi. Kesilecek gibi de değil.

Hatırlanacağı üzere CHP önderliğinde ve İYİ Parti ile Saadet partilerinin yer aldığı, HDP’nin ise adı zikredilmeden yer aldığı bir Millet İttifakı kuruldu. Son yerel seçimlerde İstanbul, Ankara başta olmak üzere birçok büyükşehir belediyesinin el değiştirdiği ve muhalefet adaylarının kazandığı süreçte, HDP kurumsal destek sundu. Fakat Milet İttifakı’nın bileşenlerinden nedense HDP sayılmadı. Çok garip bir durum! Zira HDP bütün seçmenlerini bu ittifaka doğru kanalize ediyor, yönlendiriyor ama onun adı sayılmıyor. HDP bu ittifaka “Demokrasi Bloğu” diye aldandırarak seçmenlerine adres gösterdi. Ama nafile, HDP yok sayılıyor, verdiği oylar ortada ama yapılan işbirliğinin üstü örtülüyor. Bugün de CHP ve İYİ Parti’nin yaptığı budur.

Eğer mesele Kürtlerin hakları ise ve eğer amaç Kürt oylarını almaksa CHP ve İYİ Parti neden ‘Kaçak Güreşiyor?’. Kaçak Güreşme devam ederse bu, Kürtlere yapılan en büyük haksızlıktır, en büyük ayıptır! Hem oylarını alacaksınız, hem de onun partisini yok sayacaksınız, aranızda görme cüretini göstermeyeceksiniz; bu, modern zamanlarda yapılan inkarın bir başka adıdır.

Bütün bunlar olurken HDP cenahından hala ciddi bir ses çıkmış değil. Kürtlerin ‘Rûspîsî’ olarak nitelenen Sayın Ahmet Türk, daha garip bir tutum sergileyerek, Sırrı Süreyya Önder’e kızarcasına “Neden bu gibi konularda açıklama yapıyorsun?” şeklinde şaşırtıcı bir açıklama yaptı. Demek ki bazı şeylerin üstünün örtülü kalmasını HDP’den ve Kürtlerden bir kesim de istiyor. Her şey apaçık ortada: HDP’nin şahsında Kürtler, Miilet İttifakı’nın resmi bileşenleri ile Cumhur İttifakı arasındaki iktidar kavgasında araç olarak kullanılıyor. Eğer Türkiye’de demokrasinin temel meselesi Kürt Sorunu ise, ki HDP’nin savunduğu tez budur, o zaman Kürtler kendi dinamikleri üzerinde siyaset yapmalı, birilerinin koltuk kavgası için araç olmamalıdır. Aslında kendi dinamikleri üzerinde siyaset yapan, şiddeti reddeden bir Kürt siyasi partisi hem daha meşru olur, hem de Türkiye’de demokrasinin inşasında daha fazla katkı sahibi olur.

Hayretler içerisinde olan bitenleri izliyoruz. HDP-İYİ Parti görüşmeleri üzerinde tartışmalar yapılıyor, İYİ Parti temsilcisi Şenol Sunat, HDP’ye terör uzantısı diyor ve iddia edilen görüşmeleri keskin bir dille reddediyor. Programda bir HDP temsilcisi yok, eş zamanlı olarak Sayın Ahmet Türk, bazı şeylerin kapalı kapılar arkasında kalmasını savunuyor. Siz kimi koruyorsunuz diye sorma hakkımız doğuyor kamuoyu olarak.

Türkiye’de demokrasinin daha güçlü bir temele kavuşturulması için, başta CHP ve İYİ Parti de dahil, HDP ile yapılan işbirliğinin adını koymalı, bu partiye saygı duymalı. Açıkçası Kürt sorunun barışçıl çözümü de buradan geçer. CHP inkar ediyor ama oy ver diyor; İYİ Parti inkar ediyor ama oy ver diyor. O zaman sormazlar mı Kürt Sorunu’nun adını koymasanız, HDP şahsında Kürtleri İçselleştirmeseniz demokrasi nasıl ileri noktalara götürülecek?

Öyle görünüyor ki, bunu yapmayacaklar. O zaman HDP’ye düşen, kendi seçmenine olan saygısı gereği de, son yerel seçimlerde perde arkasında konuşulanları, tasarlananları açıklamaktır. Eğer bunu yapmazsa HDP kurumsal olarak tarihte yargılanacaktır çünkü suç işlemiş olacak.

Bir kısır döngüdür almış başını gidiyor ve bundan da en çok halk çekiyor. O onunla kaçak güreşiyor bu bununla kaçak güreşiyor. Halbuki demokrasi iddiamızsa her şey şeffaf olmamalı mıydı?

Naçizane önerimiz şu: HDP’nin başında ülkemizin yetiştirdiği saygın bir anayasa hukukçusu vardır: Mithat Sancar. Siyasette bir çıkış yapmak gerekir. HDP de artık bir tercih yapmalı. Her şeyden önce PKK ile olan bağın şekli konusunda net bir tutum ortaya koymalı. ‘Biz sırtımızı YPJ’ye dayandırıyoruz’ söylemiyle PKK’nin çağa hitap etmeyen ideolojik argümanlarına yaslanmamalıdır, bizce. Ama örgütle olan somut ilişkiler konusunda da HDP ve öncelleri yıllardır bunu inkar ediyor ama kimsenin inandığı yok, hele devlet aklı bunu hiç yutmadı. O zaman ya bu yapıyla illiyetini sorgulayacak ve şeffaf bir şekilde, üzerinde tartışma yapılmayacak tarzda bir yol tercih edecek ya da bir yol veya yöntemle PKK’yi sivil siyasete zorlayacak. Elde silahla artık siyasetin yapılamayacağını herkes hem fikir. 30-40 yıldır bu anlamda bütün yollar ve taktikler denendi, olmadı. Bu konuda HDP’nin de ‘Kaçak Güreşme’ ya da topu taca atma taktikleri sonuç vermiyor.

HDP’nin Anayasa Hukukçusu olan Sayın Mithat Sancar öncülüğünde, ideolojik kabuller yerine, daha çağdaş politik değerler üzerinde şekillendirebileceği bir programın hazırlanması ve bunun uygulanmasıyla Türkiye siyasi arenasında demokrasi mücadelesini vermesini daha hayırlı görmekteyiz.

Saygıyla…