Skandal olarak tabir edilen olay veya olaylar zinciri son yıllarda o kadar sıradanlaştı ki, yer yerinden oynar dediğimiz olay ve konularda bile, ‘ne olmuş yani olabilir, daha önce de olmuştu’ diyebilir duruma geldik veya getirildik.

Bu durumu genellemek mümkün değil elbette, ama hangi dönem olursa olsun ülkeyi yönetenlerin sorumluluk üstlenmemesi ve her skandalın üstünü örtme ya da kendi dönemlerinin dışında kalanları suçlama hastalıkları nedeniyle skandallar sıradanlaşıyor, bir süre konuşulduktan sonra da unutulup gidiyor.

Son bir hafta da yaşanan skandallar zinciri bunlara en güzel örneklerdir. Çünkü bu skandallar zinciri, çok küçük bir medya grubunun dışında neredeyse hiç yazılıp-çizilmedi, her konuda ahkam kesen görüntülü medyanın müdavimlerinden de neredeyse tek kelime gelmedi. Ha bu arada birkaçını sıralayacağım bu skandal zinciri devletin resmi kayıtlarıyla sabittir.

Skandal bir; Sayıştay'ın Sağlık Bakanlığı 2018 denetim raporunda, Aşı Takip Sistemi'ndeki eksik ve hatalara dikkat çekilerek 63 bin çocuğa tarihi geçmiş aşı yapıldığı belirleniyor. Aynı raporda, çeşitli hastalıkları önlemede kullanılan 1 milyon 628 bin doz aşının ise depolar da bozulduğu belirtiliyor.

Skandal iki; Sayıştay, Aile Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı'nda yaşanan engelli aylığı skandalını da ortaya çıkardı. Sayıştay'ın 2018 denetim raporunda, engelli olmayan ve sağlık kurulu raporu bulunmayan 62 bin kişiye her ay evde bakım ödemesi yapıldı.

Skandal üç; Yine Sayıştay raporlarında, ölen kişilere, ölüm tarihlerinden sonra sağlık tesislerince işlem yapılarak bedellerinin Sosyal Güvenlik Kurumu’na fatura edildiği tespit edildi.

Skandal dört; Sayıştay denetçileri, özel hastanelerde hasta ya da yıllık izinde gözüken doktorların ameliyat, muayene yaptıkları, bu işlemlerin de Sosyal Güvenlik Kurumu’na yüklüce faturalandırıldığı ortaya çıkartıldı.

Skandal beş; Sayıştay’ın Karayolları Genel Müdürlüğü Raporu’nda ise karayollarıyla iş yapan bazı firmaların uygulamaları ile devleti nasıl zarara uğrattıkları ayrıntılı bir şekilde ortaya konuyor. Sayıştay’ın raporunda yer alan skandalları firmalar aynen şu şekilde uyguluyor.

‘Kamu İhale Yasası’na göre ihale edilen birim fiyat teklifli bazı işlerde, işin belli kısımlarına isteklilerin yaklaşık maliyet fiyatına göre yüksek teklif verdikleri, özellikle işin sonraki aşamalarında yapılmasını bekledikleri iş kalemlerine ise düşük teklif verdikleri görüldü.

Bu şekilde toplamda en düşük fiyatı vererek ihaleyi alan yüklenicilerin, imalat aşamasında öncelikle yüksek teklif verilen iş kalemlerini yaptıkları, düşük teklif verilen iş kalemlerini ise sözleşme tutarının iş artışı ya da imalat değişiklikleri gibi nedenlerle tamamlanması nedeniyle yapmadan sözleşmeyi sonlandırdıkları tespit edildi.

Bunun sonucunda da ihale konusu proje yarım kalıyor. Daha sonra yapılan ikmal ihalelerinde ise önceki ihalede düşük teklif verilen iş kalemleri, daha yüksek fiyatlarla ihale edilerek yapılıyor. Bu şekilde projeler planlanan maliyetin çok üzerinde bedellerle, üstelik de gecikmeli olarak bitiriliyor.' Raporda, söz konusu yöntemle yapılan işlerden örnekler de veriliyor.

Şimdi biz bu skandallara şaşırdık mı? Hayır...

Peki, gereği yapıldı mı, ya da yapılacak mı? Pek umudumuz yok…

Nedene gelince geçmişten bir-iki örnek vereyim de ondan diyelim…

Hatırlanacağı gibi, dönemin halef ve selef Sağlık Bakanları MHP’li Osman Durmuş ile AK Partili Recep Akdağ arasında ‘aşı skandalı’ patlak vermişti. Durmuş, Akdağ ve hükümeti, insanlara hıfzıssahha tarafından bozuk raporu verilen domuz gribi aşıları yapmakla itam etmiş ve başbakanı istifaya davet etmişti.

Buna karşın Akdağ ve bazı çevreler, MHP’li Durmuş döneminde özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ne ‘bozuk kızamık aşısı’ gönderildiğini öne sürülmüş ve bu nedenle söz konusu bölgelerde binlerce çocuğun kızamık mikrobunun yol açtığı, tedavisi henüz bulunmayan Subakut Sklerozan Panensefalit yani SSPE hastalığına yakalandığı ileri sürülmüştü.

Sevgiyle kalın.