Senin gelişin, son baharın gelişi gibiydi sevgili,

Geçmişten geleceğe hafızamın en güzel tarafında var olan yaşanılmışlıklar yüreğimin coşkusuna neden oluyor. O geçmişte yaşamış olduğum güne gelme sürecinde olan kendini tahkim etme kendini bulma zamanına nasıl gelmiş olmamdır. Buda yaşadığım anın bir hayretler arşiviyle devam ediyor.

Senin gelişin son baharın gelişi gibidir sevgili, aylar, günler bir birini kovalarcasına zamanın nasıl aktığını bilmedim, yazdan kalma yorgun bedenimi son baharın kasvetli hasına bırakıyorum; ruhumu ve eşsiz bir duyguyla sonbaharın nemli rüzgarlarını tenimin her hücresinde his ediyorum...

Gözlerimdeki ışıltı, kalbimdeki düşleri, özlemleri üşütüyorum, bilinçsiz bir ateş sarar bedenimi, içimin tüm sokaklarında bir kaos başlar ve bu iç barışımı bozar.

Düşlerimin iniltilerini teskin edip, o ateşi düşürmem veya hep acıyan, acıtan ateşle içimin sokaklarındaki tedirgin sorularla yaşamayı kanıksamam  gerekiyor. Çünkü düşler oldukça perişan, en çok düşlerimi bana hesap sormaya hakkı vardır, diye düşünüyorum.

Yüreklerimin kuytu yerlerindeki sığınaklarında kendimi bir terapist gibi his edip, terapi seanslarıyla zamanın açtığı yaraları zamanın sarmasını beklerken, ruhumu doğanın eşsiz güzelliği ve küçük nehirlerin akışına bırakıyorum, acıya dair ne varsa akıp götürüyor benden...

İlkbaharda ektiğim sarmaşık tohumlarının son yaprakları da sararmaya başlamıştı sevgili, çocukluğumun geçtiği evin duvarlarını kaplamıştı sarmaşık dalları ve mevsim sonbahardı. Sonbaharda yapraklar sararıp, solarken sen özgürce yüreğimin en güzel köşesinde filizlenmeye başlıyordun sana olan sevdam, bedenimin her hücresini kaplayacağını düşlüyorum sevgili...

Tüm benliğimle sana teslim oluyorum.

Ve ben artık sana aittim.