Salgınla mücadele kapsamında tüm dünyada olduğu gibi Türkiye'de de birçok önlem alınarak salgının önünün kesilmesi ya da en azından ölüm oranlarının düşürülmesi amaçlanıyor. Ancak insanoğlu Ortaçağ'dan günümüze kadar milyonlarca kişinin ölümüne neden olan İspanyol Gribi, Malta Humması, Veba, Sarı Humma, Kolera gibi salgınlara da tanık oldu. Osmanlı imparatorluğu döneminde Diyarbakır'da da yaşanan salgınlarda binlerce kişi hayatını kaybetmişti.

19. Yüzyılda birçok salgın yaşandı

Salgın hastalıkların en yaygını olan kolera, 19. Yüzyılda, Avrupa, Asya, Afrika ve Ortadoğu ülkelerinde on binlerce kişinin ölümüne neden oldu. Osmanlı idaresindeki topraklarda İstanbul başta olmak üzere yaşanan kolera salgınında ciddi ölümler meydana gelmişti. 1894-1895 yılları arasında Diyarbakır Vilayeti'nde de ortaya çıkan bu salgın, binlerce kişinin ölümüne neden oldu. Aynı nedenle salgın yüzünden yine binlerce aile Diyarbakır'ı terk ederek salgının olmadığı kırsal alana göç etmeyi tercih etti.

Ölenler toplu gömüldü

Kasım 1894’te Diyarbakır Vilayet merkezinde başlayan bu salgın zaman içerisinde vilayetin değişik yerlerinde görülmeye başlandı. Osmanlı Devleti yetkilileri aldıkları tedbirlerle salgının etkisini kırmaya ve başka yerlere bulaşmasına engel olmaya çalışmıştır. Bir yılı aşkın bir süre devam eden

salgın vilayet nüfusunun önemli bir kısmını etkiledi. Yaşanan salgın nedeniyle ölenler toplu olarak gömülmeye başlandı. Aynı şekilde salgın nedeniyle tarımda üretimin en aza inmesi nedeniyle kısmi olarak kıtlık günleri de yaşanmıştı.

Veba'dan 50 bin kişi yaşamını yitirdi

Osmanlı İmparatorluğunun önemli vilayetlerinin başında gelen Diyarbakır, ilk büyük salgını 17. Yüzyılda yaşadı. 1712’de ve 1716’da ve yüzyılın sonunda Diyarbakır ile ona bağlı sancaklarda üç büyük veba salgını oldu ve bu salgından dolayı binlerce kişi hayatını kaybetti.  Yine 1762 yılında

görülen veba salgını 50.000 kişinin yaşamını yitirmesine neden oldu. Salgın hastalık bir süre görülmezken, 1799-1800 yıllarında yeniden ortaya çıktı ve yine bu bir içinde binlerce kişinin ölümü yaşandı ve binlerce kişi yaşadıkları toprakları terk etmek zorunda kaldı. 

Aynı salgın dördüncü kez ortaya çıktı

Veba salgını 1816 ve 1827’de Diyarbakır’da tekrar ortaya çıktı ve ciddi kayıplara yol açtı. Tarihi kaynaklarda ve seyyahların anlatımlarında sadece 1827’de Diyarbakır Vilayeti'nde meydana gelen veba salgınında her gün yüz kişinin öldüğü ve ölümlerin toplu olarak defnedildiği belirtilir. Meydana gelen veba salgınları korkunç ölümlerin yanı sıra, ekonomik hayatta pahalılığa ve gıda sıkıntısı, açlık, sefaleti de beraberinde getirdi. Aynı şekilde salgın nedeniyle hayatta kalmak isteyen insanların başka bölgelere göç etmeleriyle sosyal dengeleri de alt üst etmiştir.

'Kara ölüm'

Veba salgınları, Diyarbakır Vilayeti başta olmak üzere Osmanlı İmparatorluğu'nun birçok bölgesinde 19. yüzyılın ikinci yarısında yerini halk arasında 'kara ölüm' olarak da adlandırılan şiddetli kolera salgınlarına bıraktı. 19. yüzyılda adı ölümle birlikte anılan kolera, her türlü ortama uyum

sağlayabilmesi nedeniyle, bu yüzyılda dünyanın birçok farklı bölgesinde

salgın halini aldı ve etkilediği toplumlarda dehşet verici oranda insan kaybına yol açtı.

Hindistan'dan dünyaya yayıldı

Hindistan'dan yayılan kolera, 1817 yılında buraya yapılan ticaret yolları sayesinde hem Osmanlı İmparatorluğu topraklarına, hem de Avrupa ülkelerine kadar sıçradı. Ticaret yollarının kesiştiği Osmanlı topraklarında bu hastalık, demografik, siyasi, sosyal, psikolojik ve ekonomik alanlarda büyük çaplı zararlara sebep oldu.

Salgın birçok vilayete sıçradı

Yeterli sayıda yetişmiş hekim bulunmaması ve bu hastalığın ne ahali ne de yerel idareci ve doktorlar tarafından yeterince tanınmaması sonucu, kolera bilhassa taşradaki etkisini arttırdı. Osmanlı Devleti’nin o yıllarda tam anlamıyla bir mali darboğazda bulunması da hastalığın birçok vilayete yayılmasına ve tahribatın artmasında en önemli bir faktör oldu.

Müdahalede yetersiz kalındı

Altyapı hizmetlerinin eksikliği bir kenara bırakılırsa; görevli tayinlerinin yapılamaması, alet ve edevat eksikliğinin tamamlanamaması, hastalığın ortaya çıktığı yerden veya şehirden dışarı çıkmaması

için oluşturulması gereken kordonlarda vazife yapanların bir türlü yeterli sayıya ulaşmaması bu hususta yaşanan sıkıntıların önde gelenleriydi.

Sefalet hastalığın yayılmasını etkiledi

Bir bağırsak hastalığı olan kolera, hastaların dışkısında ortaya çıkar. Hastaların dışkılarıyla bulaşmış içme suları ve yiyecekler hastalığın bulaşma yollarının başında gelir. Hastalık kusma ile başlar, pirinç

suyu biçiminde kendini gösterir. Koleranın yayılmasına en müsait yerler olarak; şehirler ve buralardaki yoksulların karanlık, rutubetli, havasız ve pis olan evlerde ikamet etmesi gösterilir.

Kolera Osmanlı'da ilk kez 1822 yılında görüldü

Kolera salgını Osmanlı topraklarında ilk kez 1822 yılında görüldü. Hastalık Basra Körfezi’nden, Bağdat yoluyla Anadolu ve Akdeniz sahillerine bulaştı. 1831’de İstanbul’da yaşanan ilk kolera salgınında ise 6.000 kişi hayatını kaybetti. Hastalık aynı yıl içinde Hicaz’a ulaşarak 20.000 kişinin ölümüne sebep oldu. Hac dönüşünde Osmanlı’nın güney topraklarına taşınan kolera, Mısır ve Tunus’ta da etkili oldu. Daha sonra 1847’de Hicaz’da yaklaşık 15.000 insan koleradan hayatını kaybetti.

45 bin kişi öldü

Aynı yıl Trabzon’dan bir gemi ile İstanbul’a ulaşan kolera, 1848 Eylül’üne kadar 9.237 kişiyi yakaladı ve bunların 5.275’i hayatını kaybetti. 1854, İstanbul’da koleranın tekrar hüküm sürdüğü yıldı. Hastalık

1865’te, Hicaz’da baş gösterdi. Tarihçiler bu salgında 30.000 kişinin hayatını kaybettiği tahmin etmektedirler. 1870 yılında İstanbul’da yine kolera salgınını yaşadı ve bütün şehri etkisi altına alarak 15.000 kişinin ölümüne sebep oldu.

18. Yüzyılda 6 ayrı kolera salgını

1876 tarihinde İstanbul bir kez daha koleraya teslim oldu ve bu salgında 7.000 insan hayatını kaybetti. 1881’den sonraki yıllarda, dünyada yaşanan yeni bir pandemi ile birlikte, kolera salgınları kesintisiz olarak 1895’e kadar devam etti.

XIX. yüzyıl içerisinde birçok yerde olduğu gibi Diyarbakır vilayetinde de 1843, 1848, 1851, 1866 ve 1879 yıllarında da kolera salgınları oldu. ve bu salgınlar sonucunda yine binlerce kişi yaşamını yitirdi. 1890 Nisan’ında Musul’da hüküm süren kolera yaz başlarından itibaren kuzeye doğru yayılarak Cizre, Mardin ve Diyarbakır’da da etkisini sürdürdü ve ölümler ile göçlere neden oldu.