Bireyin kadın ya da erkek olarak gösterdiği genetik,  fizyolojik ve biyolojik özelliklere "cinsiyet" diyoruz. Peki, Toplumsal Cinsiyet kavramı nedir? Kadının ve erkeğin sosyal olarak belirlenen rollerini ve sorumluluklarını ifade eder. Yani, toplumsal cinsiyet biyolojik farklılıklardan dolayı değil, kadın ve erkek olarak toplumun bizi nasıl gördüğü, nasıl algıladığı, nasıl düşündüğü ve nasıl davranmamızı beklediği ile ilgilidir.

İdeal kadın ya da ideal erkek nasıl olmalıdır?

Çoğumuzun bu soruya farklı cevaplar veririz. Doğaldır bu çünkü, yetişme tarzımız, kültürel yapımız, çevremiz, aile ve ahlak anlayışımız, dini görüşümüz farklıdır. Toplum olarak erkeği veya kadını nereye koyduğumuzla ilgilidir Toplumsal cinsiyet. Yani erkeğe ve kadına biçtiğimiz rollerin toplamıdır.

Kadın için genelde, evine, çocuklarına, eşine bağlı, saygıda kusur etmeyen, çocuk doğuran, bakımını yapan, iyi yemek pişiren, sessiz, fazla konuşmayan, büyüklerine saygılı, fuzuli harcamalar yapmayan türünde yakıştırmalar yaparız.

Ya erkek? Onun için neler söyleriz? Kuşkusuz yıllardır bize öğretilen, kafamızın içine kazınanları dile getiririz. Evinin geçimini sağlayan, karısına ve çocuklarına sahip çıkan, otoriter, kodu mu oturtan, arada bir çapkınlık yapma hakkı olan, (erkektir canım ne olacak ki?) iyi bir baba, iyi bir eş, daha fazlası can sağlığı. Bu yakıştırmalar kuşkusuz bölgeden bölgeye, kültürden kültüre değişir, farklılık gösterir. İşte bu bakış açılarıdır toplumsal cinsiyeti belirleyen.

Kadın; gelenek ve göreneklerine sıkı sıkıya bağlı olmalıdır. Erkeğin üstünlüğünü, ataerkil yapının bir gereği olarak kabullenmelidir. Anlayışını benimseyen toplumlarda Kadının kendine güveni gelişmez, sorununun çözümünü hep erkekten bekler, çocukların eğitimi konusunda da fazla fikri yoktur. Öyle ki, kız çocukları çok erken yaşlardan (6-7) itibaren kardeşlerinin bakımını, temizlik, bulaşık yıkama ve özellikle de su taşıma gibi “ev kadını " rollerini üstlenmekte, böylece çocukluklarını yaşayamadan genç kızlık davranışlarını sergilemektedirler. Yine kız çocukları erişkinlik dönemlerinin hemen başında geleneksel değerler gerekçe gösterilerek evlendirilmekte, yasal hakları olan eğitimden de mahrum bırakılmaktadır. Böyle toplumlarda; kadın yaşlandıkça, erkek çocuk doğurdukça, gelin-torun sahibi oldukça, komşu kadınlara ebelik yaptıkça toplumsal statüye kavuşabilmekte, kısmen özgürleşebilmektedir.

Öte yandan kişisel yaşam hedefleri içinde özellikle kızların okumasının bir anlamı yoktur onlar için; çünkü önlerinde bir model bulunmamaktadır. Oysa erkek çocuklarda askerde lazım olur, belki bir fabrikada iş bulur, ehliyet almak için en azından ilkokulu bitirmelidir mantığıyla hareket edilmektedir.

Okula devam etmeme nedenleri incelendiğinde de; "toplumsal cinsiyet" faktörünün belirleyici olduğu görülmektedir.

Eğitim, hukuk, sosyal ve siyasal alanda cinsiyetler arasındaki eşitsizlikler kadının toplumda, özel olarak aile içinde kadın sağlığını olumsuz yönde etkilemektedir.

Aile içinde bireyler arasındaki iletişim eksikliği, başlık parası ve zorla evlendirme gibi geleneksel uygulamalarla, ne yazık ki kadına yönelik şiddet hâlâ varlığını sürdürmektedir.

Yaşamının her döneminde hep bir erkeğe göre ya da ona bağlı olarak tanımlanan kadın, kendi kişiliğini ortaya koyabilme ve birey olabilme uğraşında erkeğe oranla daha büyük sorunlar yaşamaktadır.

Toplumsal cinsiyette eşitlik; fırsatları kullanmada, kaynakların ayrılması ve dağılımında, hizmetleri elde etmede bireyin cinsiyeti nedeniyle herhangi bir ayrımcılığa uğramaması demektir Cinsiyeti nedeni ile toplumun "kadın cinsiyetine" biçtiği rol ve beklentileri, sonuçta kadınların insan hakları kapsamındaki bazı haklarını elde edememesine, kullanamamasına yol açmaktadır.

Kadının bireyselleşmesi için toplumsal kalkınma çalışmaları çerçevesinde özellikle kırsal alanlardaki kadınlarımızın durumunu iyileştirmeye yönelik cinsiyetler arası dengeyi gözeten politikalar izlenmelidir.

Cinsiyete dayalı toplumsal statü farklılaşmasının ağırlık taşıdığı kırsal alanın, kapalı cemaat yapısı, zaman içinde sağlanacak ekonomik gelişmeler ile sarsılacaktır.

Bu süreçte kadınlara ekonomik güç kazandıracak çalışmalar yapılmalıdır. Ancak bu ekonomik güç ve gerektireceği nitelik sayesinde kadın, toplumsal alanda daha yüksek bir statüye kavuşabilecektir.

Toplumsal cinsiyet eşitliği de ancak böyle sağlanabilir.