Hemen her gün gördüğümüz, duyduğumuz  “şiddet” haberleri hepimizin aklına “şiddet toplumuna mı dönüşüyoruz?” sorusunu getirmiyor değil, Yapılan birçok araştırma özellikle son zamanlarda cinnet, cinayet, istismar ve şiddet türevi yaşanan olayların sayısındaki artışa dikkat çekiliyor.

Cinnet bireysel bir durumdur. Ruhsal sorunların doruk noktası olan cinnet geçirme birden bire ortaya çıkmaz, yoğun bir birikimin sonucudur. Cinneti sosyal nedenlerle açıklayabilmek mümkün göründüğü uzmanlar tarafında belirtiliyor.

Ağır depresyon geçiren insanların hedeflerine ulaşmak için kendileri de dâhil başkalarının canına kıymak istedikleri; alkol ve madde bağımlılığı ile yaşadıkları sanrılar sonucu cinnet geçirdikleri görmekteyiz.

Şizofren yapılarda, kontrol edemedikleri bir içsel baskı ses ya da dürtü onları böyle eylemlere yönlendirebilir. Antisosyal narsistik eğilimleri güçlü olan insanlar daha dürtüsel davranabilen, müzakereye yatkın olmayan, karşılarına bir engel çıktığında bunu öfke ve şiddetle çözmeye yatkın yapılardır.

Cinnetin altında yatan değersizlik duygusunun şişirilmiş bir özgüven duygusu altında aktive olması ve dayanılamayacak bir hal almasıdır.

Son zamanlarda meydana gelen cinayet, intihar, boşanma, kadına şiddet, taciz ve hayvana işkence gibi suçlarda patlama yaşanıyor. Sudan bahaneler, saçma nedenler insanların içinde yeşerttiği kötülük canavarının dışa vurmasına neden oluyor. Aile içi şiddet, cinayet ve kötü muamele konusunda yaşananlar ise toplumsal cinnet boyutunun da göstergesidir.

Toplumsal sağlığın ailenin sağlığından geçtiği hep söylenir. Toplumsal yabancılaşma ve yozlaşma doğrudan ailedeki bozulmayla ilişkilidir. Son zamanlarda haberlere konu olan olguların türünde, niteliğinde ve sayasındaki artış ailenin alarma verdiğini gösterir niteliktedir.

Birbiri arkasından medyaya sayfalarına düşen haberler sıradan ve rastlantısal olarak görülemez. Yaşananlar bütün sınırların aşıldığı, bütün değerlerin işlevsizleştiğini ortaya koymaktadır. İnsanların hiçbir şeye karşı sigortalı olmadığını aile içinde işlenen bu cinayetler göstermektedir.

Özellikle gençler arasında özenti ve zengin olma hayalleri özentiden başka bir şey değildir.

Genellikle kişiliği oturmamış, kimlik arayışı içinde olanların işidir özenti sahibi olmak. Bu hastalığa yakalananların sayısındaki inanılmaz artış, önemsenmesi gereken bir memleket gerçeği olarak karşımızda durmaktadır. Hem de acil çözüm bekleyen türden bir sorun olarak. Önlem alınmazsa hem fertlerin hem de toplumumuzun büyük yaralar alacağını bilmek bir öngörü olmasa gerektir…

Yaşam koşullarının ağırlığı, ailevi problemlerle başa çıkabilme yetisinin azalması, önce ruhsal problemlere ardından depresyona ve önlem alınmadığı takdirde de ruhsal sorunların doruk noktası olan cinnet geçirmeye kadar gidebilmektedir. Ancak toplumsal olarak şiddete ve saldırganlığa olan eğilimimizin artmış olduğu da açık bir şekilde görülmektedir. Bu durumu ekonomik ve sosyal olarak açıklamak mümkündür.

Ekonomik olarak son yıllarda yaşanan gelir düzeyinin azalması, yoksullaşma, işsizlik, geleceğe dair umutların azalması, kişilerin maddi açıdan ciddi zararlar görmeleri, insanların kendilerini tehdit altında hissetmelerine neden oluyor.

Sosyal Medya, kötü arkadaş ortamı, madde bağımlılığı tamamen özentiden kaynaklanıyor. Bölgemizde yaşayan yeni nesil gençler arasında yaygın bir hale gelen gelecek kaygısı veya zengin olma hayalleri gençlerimizin, hırsızlık, cinayet veya uyuşturucu kullanımıyla yaşamları adeta kararıyor. Gençlerimizin kazanılması için gençlik merkezleri işlev hale getirip, topluma faydalı bireyler haline getirmek için çaba göstermeliyiz. 

Saygılarımla