Mezopotamya'da doğar yüreklerimiz, Sonra Filizlenir büyürüz, Asi olur bizim sevdamız, Yasaklanır dilimiz, Hor görülür türkülerimiz, Yüreklerimize prangalar vurulur, korkmayız kimseden, bizim gözlerimiz anlatır asiliğimizi, "Aşk" derler adımıza, haykırarak söyleriz, Özgürlük Sevdalarımızı...

Bugün günlerden bilmem hangi günün ertesi sabahının, bir yaz sıcağının kavurucu etkisiyle belirlenivermişti suretin. Mezopotamya'nın hırçın ve asi kızı gibiydi ilk bakışların, dindiremedim yüreğimdeki coşkuyu. Önce bir hayranlıkla bakmıştım yüzündeki masumiyette, bir çocuksu bakıştı senin o ince ruhunu görene dek, sevimli ve tatlı bir tebessümle etrafındaki çocuksu gülüşleri arasında adeta dans edercesine coşkuluydu kıvrak bedenin. Sonra seni fark ettim, kırılmışlığını, incitilmişliğini. Zordur bu coğrafyada aşkı yaşamak, zordur insanca yaşama dair. Ben kendimden geçtim de senden nasıl geçerim, Mezopotamya'nın hırcın, asi ve onurlu çiçeği. Yitirilmişliğin gölgesinde var olmanın mücadelesidir bizim sevdalarımız. Ne acılarımız diner, nede coşkularımız diner bu kadim kentin sokaklarında. Deryalar benim olsa da, değişmen senin bir tek gülüşüne. Benim gönül yaralarım aslında fırtınadır, benliğime yerleştirdiğim en kutsal aştır senin varlığın. Zaman zaman duygusallaşırım, gözlerim başkalarının acıları için nemlenir, içim yanar, bedenim titrer. Kahpeliğin olduğu yerlerde benim sevdalarım ürkütür insanları, benim senden ürktüğüm gibi değil hayat, varlığın mutluluğumsa, senin mutluluğun da benim varlığımdır ey sevgili...

Hayatın güzellikleriyle başlar nice sevdalar. Yıkık virane olmuş gönüller gibidir yaşadığım coğrafyalar. Çocuk bedenlerini görmeyenlerin ülkesidir, yaşadığımız bu coğrafyalar. Bu coğrafyalarda çocuklar nefes almaz, analar ağıtlar yakamaz, acılar birleşince, top yekun yok olmanın karşısında direnmenin adıdır var olmak, ey sevgili...

Geçmiş zamanlarda hayat öyle acılar yükledi ki yüreklerimize, yürek adına bir şey kalmadı umutlarımızda. Umudun yitirilmişliğini yaşadığımız anda, yüreklerimizdeki tomurcuklar yeniden filizlenir, büyür ve kocaman bir ağaç olur... Tıpkı sevgi gibi, bir daha sevmeyeceğim dediğin anda, en masum bir bakışa sevdalanırız. Yaşadığımız bu coğrafyada, çirkinliklerden sonra bir umudumuzun kalmadığı bir anda, yaşama dair güzel günle başlayan güneşin doğuşu gibi yaşama tutunuruz. Yaşamın var olduğu yerde sevgide vardır, aşk da var olmuştur. Birçok aşkın, yaşanılmışlığı vardır ama kavuşmanın mümkün olmadığı bir hayat vardır. Benim gibi ilk bakışta masumiyetine kananlar belki, çok olur ama benim gibi seni seven olur mu bilmem, git şimdi kısmetini başka yerde ara demeyeceğim sevgili...

Hayat tesadüflerle doludur, kimi zamanlar kendinizi yalnız ve hissiz his ederiz, kimi zamanlar da dünyanın tüm acılarını unutmuş, bunca kötülükleri yaşanmamışçasına sevgi dolu his ederiz. Eğer sen hayatıma girmemiş olsaydın, ya da seni görmemiş olsaydım sevgili yüzüm gülmüyor olacaktı yine, varlığınla deryalar benim olmuşçasına mutluluğun bahçesinde huzurun var olduğu ağacın gölgesindeyim sevgili... Boşuna sevinmesin kimse, sana olan aşkıma kimse engel olamayacak, çünkü toprak aşkın yoldaşıdır sevgili...