Avrupa merkezli ve modern dönemin ürünü olan ulus devlet olgusunun Ortadoğu’ya ihraç edilmesi ile beraber daha önceleri farklı din ve etnik kimliklere sahip farklı toplumların bir arada yaşama zemini önemli oranda ortadan kalktı. Ortadoğu’ya ihraç edilen ulus-devlet modelinin oldukça yapay sınırlar üzerinde kurulması etnik ve dini bir çok huzursuzluğunda ortaya çıkmasına neden oldu. Özellikle Birinci Dünya savaşından sonra Orta-Doğu’da kurulan ulus devletlerin bölgenin etnisite ve din başta olmak üzere sosyolojik yapısını çok fazla dikkate almaması bir çok etnik ve dini çatışmayı da beraberinde getirdi. Ulus-Devletlerin doğaları gereği homojen bir ulus yaratma adına tek dil, kültür, soy ve din anlayışı üzerinden kendilerini formüle etmeleri ve diğer etnik ve dini kimlikleri baskı altına alma politikaları, var olan etnik ve dini çatışmaları milliyetçiliğinde etkisi ile her geçen gün daha da içinden çıkılmaz hale getirdi. Türkiye bu politikaların tezahürünü içerisinde barındırdığı farklı dini ve etnik gruplar dolayısıyla çoğu zaman olumsuz manada tecrübe etti. Merkez-çevre arasında daimi bir uyumsuzluk çatışma ve sorgulama haiz oldu. Bu zoraki sorgulama beraberinde değişim taleplerini getirdi. Türk Siyasi Tarihinde bu sorgulama serencamı farklı ideolojiler, gruplar, sınıflar pratiğinde sürdü lakin çoğu sorgulama hali Milliyetçilik ve Kemalizm boyasıyla boyandı. Dolayısıyla gerek İslamcı gerekse Sol hareketler sisteme muhalif olma ve sistemi dönüştürme sürecinde genel itibarda başarı elde edemedi. Yeni Zemin dergisi bu sorgulama, değiştirme, dönüştürme ihtiyacının teorik manada vuku bulmuş hallerinden biri olarak yer aldı Türk Yayın tarihinde.

Yer edindiği siyasal zaman ve zeminde statükoyu zorlayan, değişim arzusu taşıyan entelektüellerin ürettikleri düşünceleri sergileyebilecekleri bir panayır rolü üstlendi. Derginin yazarlarından Mehmet Metiner'in ifadesiyle; Yeni Zemin değişimci bir çizgi izledi. Merkeze karşı çevrenin sözcüsü oldu. Değişimden yana tüm güçlerle işbirliğini gerekli gören yayın siyasetiyle, totaliter ve otoriter sistemin geriletilmesine ve gerçek demokrasinin kurulma sürecine teorik katkıda bulundu. Dergi, Türkiye siyasetinde demokrasi noksanlığını; Kemalist ideoloji egemenliğindeki baskı rejimine, farklı etnik ve dini grupların sessizleştirilmesine bağladığı için makalede öncelikle, dergide yer alan entelektüellerin Kemalizme, İslamcılığa, Sola ve Milliyetçiliğe bakışı ile ilgili kesitlere ve incelemelere yer verilecektir. Bu bağlamda dergi etrafında, Türkiye'de İslamcılığın, Milliyetçiliğin ve Solculuğun dayanak noktaları derginin genel bakışından ayrı olarak derginin ana temayülüyle karşılaştırılmak üzere incelenecektir. Bu karşılaştırma sonucunda dergi etrafında ciddi bir biçimde vuku bulan değişim talebinin haklı bir talep olup olmadığı sorulacaktır. İkinci olarak Yeni Zemin dergisinin farklı dini ve etnik grupların hak ve taleplerini, yine farklı dini ve etnik kimliğe sahip olan entelektüellerin kendi fikri hürriyetleri ile ele almasına sağladığı özgür ortamın ana retoriği ve hatları incelenecektir. Bu bağlamda derginin arka planındaki cemaat ve özne'nin fikir dünyası incelenecektir. Zira Yeni Zemin dergisi Bediüzzaman Said-i Nursi öznelliğinde ve Zehra cemaati zemininde pratiğe geçmiştir ve hak temelli her anlatısında muhakkaktır ki o özne ve zeminin teorik arka planından nasiplenmiştir. Dolayısıyla Bediüzzaman'ın hak ve hürriyet algısını ve bu husustaki fikirlerini ele almak dergiyi daha somut bir zeminde anlamlandırmak adına elzemdir.

Yeni Zemin Dergisi Etrafında Toplanan Entelektüellerin Türkiye'deki İslam, Milliyetçilik ve Sol ideolojiler İle olan bağları

Türkiye'de ulus-devlet-etnik-dini grup çatışmasına farklı dine, etnik kimliğe, ideolojik savunuya sahip entelektüellerin Kemalist rejim ile olan ilişkileri örnek gösterilebilir. Cumhuriyetin kurulması ile beraber farklı etnik kimlikler inkar edilip bu doğrultuda örneğin Kürtlere yönelik her turlu baskı politikası mübah sayıldı. Bu durum dergi bünyesinde Kürt entelektüelin Kemalist rejime muhalif yazılar yazmasını beraberinde getirdi. Aynı zamanda rejime muhalif olan Müslüman halk tabanını temsil eden İslamcı entellektüellerin ve Kemalist rejimin baskıcı politikalarıyla aynı yönde duramamış birtakım Solcu entelektüellerin teorik katkısıyla birlikte Yeni Zemin etrafında bir Kemalizm eleştirisi şekillenmiştir ve hatta sadece bu konuyu içeren bir sayı mevcudiyete gelmiştir. Bu hususta en radikal söylemlerden birini derginin sol düşünceye yakın entelektüellerinden Mete Tunçay dile getirmiştir. Ona göre, Türkiye'de erken dönem solcuları milliyetçidir. Milliyetçilik bakımından hiç kimseden geri kalır tarafları yoktur. Bu milliyetçilik onları Kemalizme yaklaştırmıştır dolayısıyla demokrasi konusunda bir duyarlılıkları yoktur. Kemalizm ile işbirliği yapanların gerçekte solcu olmadıklarını düşünen Tunçay'ın, solculardan beklediği şey, demokrat olmak zorunda oluşlarıdır.

Mete Tunçay, “Kemalizm Miadını Doldurdu mu?”

Mete Tunçay'ın ilk dönem solcuları ile ilgili yaptığı açıklama, Türkiye'de solun seyriyle ilgili genel itibarda bir okuma yaptığımızda oldukça yerindedir. Sol'un ilk dönem temsilcilerinden Doğan Avcıoğlu'nun ''Kemalist tez, 'bağımsızlık içinde toplumsal devrimler yoluyla çağdaş uygarlığa ulaşmak' biçiminde özetlenebilir. Türkiyemizin içinde bulunduğu şartlarda hızla kalkınması ve çağdaş uygarlık düzeyine bir an önce ulaşması için tek çare olarak gördüğümüz 'milli devrimci kalkınma yolu' Kemalist tezin temele indirilmesinden ve böylece Atatürk devrimlerinin devam ettirilmesinden başka bir şey değildir.'' Şeklindeki izahı Türkiye'de ilk dönem solcularının Milliyetçi olduğunu ve bu milliyetçiliğin onları Kemalizme yaklaştırdığını gösterir niteliktedir. Bu bağlamdan uzaklaşmadan, Türkiye'de ilk dönem milliyetçileri için de Kemalizm'e yakınlıkları vardı yorumun yapmak mümkündür. Nitekim Milliyetçilik düsturunun ilk temsilcilerinden Mahmut Esat Bozkurt'un bir konuşmasına ''Arkadaşlar! Her şeyden önce, acunun Türk soyundan olan en büyük şefini, Gazi Mustafa Kemal Hazretlerini (Atatürk) ve onun yüksek şahsiyetince Türk ihtilalini sonsuz saygılarla selamlarım.'' tarzında bir selam ile başlaması bu yorumu kuvvetlendiren bir delildir.