Bu bölümde nihai amacın, Yeniz Zemin etrafında toplanan farklı etnik kökenlere, dini inanışlara ve ideolojilere sahip entelektüellerin sistemi değiştirme ve dönüştürme isteğini temellendirmek olduğunu dile getirmiştim. Bu temellendirme yerini anti-kemalist bir yazı silsilesine dergi boyunca teslim ediyor. Çünkü dergideki farklı zihni altyapıların ortaklaştığı husus, rejim karşıtlığı ve rejimin temelini oluşturan ideolojiye yani Kemalizme olan muhalefetleridir.

Bu konuda Altan Tan'ın; Yüz yıllardır tüm hayatları islam ile yoğrulup şekillenmiş Müslüman halk tepeden inmeci jakoben bir anlayışla batılılaşmaya zorlanırken Kürt, Arap, Çerkez, Laz, Boşnak, Abaza, Gürcü, Arnavut, Pomak Türkiye'de yaşayan bütün kavimlerin etnik varlık ve kimlikleri inkar edilerek o tarihe kadar Türklerin bile yabancı oldukları Türk kimliği dayatılmaya başlandı.8'' biçiminde tezahür eden veryansını, değişim talebinin yalnızca solcu aydınlar tarafından değil, islamcı ve kürt aydınlar tarafından da dile getirildiğine işarettir.

Özetle, dergiye, dergiyi çıkarmayı üstlenmiş olan çevre açısından yaklaştığımızda, birincisi, sistemle bir hesaplaşma içine giren ve sistemi şiddetli bir arzuyla değiştirmeyi isteyen iki çevre hareketiyle karşı karşıyayız. Bunlardan biri şüphesiz dindarlar, islamcılar, ve ya sistemin dine yönelik aldığı tutumdan tarih boyunca zarar gören ve bunu eleştiren çevrelerin özgürlük istemleri, diğeri ise yine rejimin ulus devletçi niteliğinden, Milliyetçi niteliğinden ciddi anlamda zarar görmüş farklı etnik gruplar. Dergi, klasik bir islamcı dergi ve ya tipik bir sağcı düşünce dergisi olmamakla birlikte solun aradığı ve ya inşaa etmeye çalıştığı düşünceleri onların perspektifi ile direk temsil etme gibi bir gayesi de olmamıştır. Dergide daha çok farklı kesimleri buluşturma ve onların ortak düşüncelerinden kamuoyu adına yararlanma ve bunları birbirine tanıtma değişim arzusunu güçlendirme gibi hedefler gözetilmiştir. Soyut tahayyüllerle geleceği planlamak yerine varolanı düşünmekle tartışmakla değiştirmekle mükellef kılmıştır kendini Yeni Zemin der gisi. Bu durum tabi dergiyi üstlenen camianın değişimi talep eden kesimlere yaklaşımını esnetmiştir. Ama bu sahiplenme biçimini yani derginin arka planındaki camianın bu sistem eleştirilerini ve ya buna dair düşünceleri yönetme biçimini sınırsız ve ya aşırı liberal olarak yorumlamak mümkün değildir zira solun ya da liberal çevrelerin savunageldiği cinsiyetçi tartışmalar ile ilgili diğer bir ifadeyle, din ile sınırsız özgürlüğün çeliştiği noktada dergi, gündeme damgasını vuracak bir tartışmaya tevessül etmemiştir. Bu da derginin, sahiplerinin üstlendiği perspektifi, zorlayan bir nokta olarak görülebilir. Dolayısıyla bu tartışmaya girmemiş olması derginin taşıdığı ideolojik arka plan ve ya sınırları hakkında bize bilgi vermektedir. Giriş bölümünde de değinmiş olduğum üzere ikinci kısımda bu arka planın tarihsel, kültürel kodları incelenecek, dergiyi sahiplenen cemaatin İslamcılık bağlamında durduğu yer ele alınacak ve nihayetinde cemaatin fikirlerini dayandırdığı Said-i Nursi'nin öznelliği tartışılacaktır.

Yeni Zemin dergisinin hak hukuk zemininde geniş kitlelere yer vermiş olmasına ve onlar için bir değişim talebinde birleştikleri bir zemin görevini üstlenmelerine sebep olan referans düşünce şüphesiz Bediüzzaman'dan anlamış oldukları şeydir. Bediüzzaman'ın tarihsel islamcılık içindeki rolü, daha çok özgürlükçü bir zemine yaslanmaktadır. Kendisi gibi düşünmeyenlerin de temsiliyet haklarına son derece saygılı davranan ve bu noktada bir hukuk oluşturan anlayışa sahiptir. Bediüzzaman'ın yaşamış olduğu siyasal evrelerde çok yoğun siyasi baskılara maruz kalması ve iktidar merkezli bu baskıların kendi yaşamında ne tür zorluklara sebebiyet verdiğini yakından incelemiştir Yeni Zemin dergisinin arka planındaki oluşum. Bediüzzaman'ın islamcılık yorumu iktidar merkezli bir yoruma dayanmaz, daha çok hak kavramı etrafında düşünen sınırlarını hukukun belirlediği bir islami söylem inşaa etmeye çalışmıştır Said-i Nursi. Bu durum gerek istibdat diye nitelendirdiği Sultan Abdulhamid yönetimine karşı gerek İttihat Terakki yönetimine yahut Tek Parti Dönemi itibariyle olsun değişmemiştir.

Derginin yayın yönetmeni Osman Tunç'a göre, Said Nursi, arzu ettiği ve gönlünde yaşattığı şeriat sınırları içinde özgürlükçü, çoğulcu ve çok sesli bir yönetim biçimi için mücadele verir. Bu doğrultuda düşünceler üretir ve görüşler serdeder. Bediüzzaman adı meşrutiyet, hatta cumhuriyet de olsa, keyfiyette birşeyler değişmedikçe isim ve biçimdeki yeniliğin hiçbir anlam ifade etmediği kanaatindedir. Bunun içindir ki, o ne Meşrutiyet dönemindeki ittihatçı uygulamaları ve ne de Cumhuriyet devrindeki kemalist uygulamaları bütünüyle tasvip etmemiş, bunlara karşı eleştirilerini sürdürmüştür. 9 Dolayısıyla Said-i Nursi'de olağan hayatın sosyal siyasi kültürel akışına dahil olan ve bu hususta bilfiil özne olan bir anlayış gözlemliyoruz. Bediüzzaman'ın ittihatçıların özgürlüklerle ilgili bir takım düşüncelerini desteklemekle birlikte ittihatçılara katılmayışı, Meşrutiyet dönemindeki uygulamalarını görünce muhalif bir cephe olan İttihad-ı Muhammedi Cemiyeti'ne katılması, Volkan dergisinde yazılar yazması muhakkaktır ki Yeni Zemin dergisinin arka planındaki platformu Türkiye siyasetinde değişimi ve dönüşümü üstlenen bir özne olma cesaretine bürümüştür. Bu cesur öznelliğin salt islami nitelik taşıyor olduğu ve müslüman olmayan liberal, sol aydınlara samimiyetsiz bir biçimde yer verdiği genel geçer algı itibariyle resmedilebilir. Lakin Bediüzzaman'ın hak hukuk ve hürriyet temelli anlayışını derin boyutlarıyla irdelediğimizde bunun böyle olmadığı sonucuyla karşılaşırız. Öyle ki; Milletin hakimiyeti olarak kabul ettiği meşrutiyeti, ' Adalet, meşveret ve kanunda inhisar-ı kuvvet'' olarak tarif eden Bediüzzaman parlementer ve anayasal sistemin şeriata uygunluğunu ispat etmiştir. ''Allah'ın indirdikleriyle hükmetmeyenler'' ayetindeki 'hükmetmeyenler' in tasdik etmeyenler anlamına geldiğini Münazarat isimli eserinde etraflıca dile getirmiştir. Yine aynı eserinde gayr-i müslümlerin Müslüman olan sıfat veya sanatının beğenilmesi ve iktibas edilmesinin de Kur'an'da men edilen Yahudi ve Nasranilere muhabbetin şümulune girmediğini belirtmektedir. Çünkü Kur'an'daki nehiy onların Yahudiliklerine ve Hristiyanlıklarına aittir. Onlarla her türlü bedeni medeni ve insani muamele ve münasebete ait değildir.