İddia ediyorum; gerek iktidar gerekse muhalefet isterse her ne kadar bölünmüşlük diz boyu olmuşsa da, bir ayda Türkiye huzura kavuşur.

Her ne kadar aynı siyasi düşüncede olmayanlar düşman ilan edilmiş olsa da, Türkiye’de bir ayda barış tahsis edilir.

Her ne kadar HES’ler uygunsuz yerlere inşa edilerek, insanlar için oralar yaşanır olmaktan çıkarılmışsa da iddia ediyorum Türkiye her yönü ve her yeriyle bir ayda yaşanır bir ülke konumuna getirilebilir.

Her ne kadar on yıllardır belediyeler hemşerilerine hizmet vermek yerine siyasete kulak vermiş olsalar bile, Türkiye güllük gülistanlık olamazsa bile, sosyal bir devlet olmak yolunda çokça yol alabilir.

Her ne kadar on yıllardır; Diyojen’in eline fener alarak adam aradığı gibi, hak ve hukuk arıyor olsak bile yine de Türkiye bir hak ve hukuk devleti olabilir.

Hatta Türkiye ekonomisi düze çıkabilir.

Hatta benim babam senin babanı döver korkusunu genele yaymazsak, benim babamı dövdüğünde dövenden hesap sormamak yerine, gel bakalım neden dövdün diye hesap sorulsa bu güzelim ülke ve insanları derinden bir oh çeker. Oh be devlet varmış der.

İktidarda kalmak için ne yapsam mubahtır, muhalefette olmak çok daha kolay deyip yan gelip yatmazsak,

Bana dokunmayan yılan bin yaşasın düsturuyla muhalefet etmekten vazgeçersek,

Bendense; ki bu insanların çoğu yarın gelecek olanların yanında olacakları kesindir, yurtsever, değilse onları vatan haini olarak görmekten vazgeçersek, Türkiye parmakla gösterilir bir ülke olur.

Hele çıkarından yana olan medyaya çokça yüz verilmezse ki aynı şeyi bu tip medya için de söyleyebilirim.

Ben evimi kurtarayım da kimin evi yanarsa yansın anlayışı ile hayata bakan bir iktidar ya da muhalefet ile barış olmaz, ülkeye huzur gelmez.

Peki bu barış nasıl gelir, bu ülke nasıl huzur bulur?

Kolay;

Yeter ki cezaevlerinin kapılarını; hırsıza, arsıza, esrar, eroin ve beyaz kadın ticaretçilerine, çocuk istismarcılarına, silah kaçakçılarına, din istismarcılarına… değil; farklı düşünen insanlara, siyasilere, akademisyenlere, gazetecilere… açarsak,

Hiç olmazsa herkes tarafından beğenilmeyen 1980 anayasasına göre hareket edersek,

İddia ediyorum Türkiye her kesimin gönül rahatlığı ile yaşaya bileceği bir ülke olur.

Bırakalım her kesim dini inançlarına göre, kendi kültürüne, gelenek ve göreneklerine göre, mezhebine, meşrebine göre kendi diliyle yaşasın.

Gelişmiş ülkelerin %90’nında böyle. Hiçbir bölünme, hiçbir kavga ve benzeri bir olumsuzluk yaşanmamaktadır.

Yani insanlar, ben kabak sevmiyorum senin sevdiğin için ben kabak yemek zorunda değilim diyebilmeli…

Yani barış şahdamarı kadar bize yakın. Yeter ki kavgadan medet ummayalım.

Bu Türkiye herkesçe yaşanır olmaya çok yakın.

Çok mu zor bu anlattıklarımı uygulamak?..

Yeter ki “Nefret ve düşmanlık üzerinden hayatı şekillendirmeyelim”

Dünyanın hiçbir ülkesine barış bu yolla gelmemiştir, bunu bilelim.

Kirveme öğütler;

Kirvem, “Eğer bir ülkenin kendi insanlarını aldatan medyası varsa, o ülkenin başka düşmana ihtiyacı yoktur.”

İyi bir hafta geçirmeniz dileğiyle.

Dostça kalın.

2021 yılı DİYARBEKİR YILI olsun

Geleceğimizi çalmayın.

Anzele, büyük bir balıklı göl haline getirilip, turizme kazandırılsın.

Diyarbakır 5 Nolu Cezaevi MÜZEYE dönüştürülsün.

Sur içi DÜNYANIN EN BÜYÜK AÇIK HAVA MÜZESİ haline getirilsin.

Şehrin eski adlarından biri, SUR İÇİNE VERİLSİN.

Eski stadyumun yeri ŞEHRİN, ÖZGÜRLÜK MEYDANI olsun.

Daha da önemlisi,

Sur içinde, yakılıp yıkılan bölgelerde evler, aslına uygun ve Diyarbekir evlerine yakışır bir biçimde yapılsın.

Ve sevgili meslektaşlarım, dernek yöneticileri, STK Yöneticileri; Zerzevan Kalesi, Çayönü, Mitras Tapınağı, Kortik Tepe, Hilar Mağaralarını ve Bırkleyn Mağaralarını koruyalım, gün yüzüne çıkaranları sahiplenelim.