50 Eyalet ve bir federasyondan oluşan demokrasi ve özgürlükler ülkesi Amerika Birleşik Devletleri'nde (ABD), rakibinden 7 milyon dolayında daha az oy alan ve seçimden günler öncesinden diktatörlüğe heveslenerek, ‘kaybetsem bile iktidarı vermem’ mantığındaki son Başkan Donald John Trump, dünyanın tek süper gücü ülkesini düşürdüğü durum herkesin malumu.

ABD’de yaşananlar bir kez daha liderlerin ülkeleri için ne kadar önemli olduğunu gösterdi. Bir tüccar olan Trump, ülkesini işyeri gibi yönetti, kendi çıkarlarını halkının çıkarlarının önünde gördü, başta basın özgürlüğü olmak üzere neredeyse birçok alanda özgürlükleri kısıtlama yönüne gitti, milliyetçi ve ırkçı söylemleri ön plana çıkararak halklar arasında ayrışmayı derinleştirdi. Trump, tüm bunları sadece zengin, şımarık ve egosu yüksek olduğu için mi yaptı? Bunlar var elbette ama en büyük neden iktidar hırsı ve ‘ben’ eksenli dünya görüşü.

Yakın tarihte komşumuz Irak’ın 2006’da idam edilen lideri Saddam Hüseyin, Trump'ın tam tersine Tikrit kentinin El Avja Köyü’nde bir aşirete mensup fakir bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Babası doğmadan önce öldüğü için milliyetçiliği ve Alman Nazilerine hayranlığıyla bilinen amcasının yanında yetişti. Sözde dindar ve Hitler hayranlığı ile büyüyen Saddam Hüseyin, iktidara gelebilmek ve iktidarını sürdürebilmek adına dindarlığı hep kullandı. Kendisi ise dinin öngördüğü yaşam tarzından uzak zevki-sefa içinde bir yaşam sürdü. Başta Kürtler olmak üzere yüz binlerce insanı kimyasal silahlarla öldürdü, idam ettirdi, birçok katliama imza attı. Ama onun da sonu hayran olduğu Hitler gibi hüsran oldu.

Tarih, iktidara geldikten sonra 5 milyondan fazla kişiyi idam ettiren, milyonlarca insanın açlıktan ölümüne ve kendisine muhalif olan aydın ve entelektüelleri öldüren Çin Komünist Lideri Mao Zedong’dan, 6 milyonu Yahudi olmak üzere 17 milyondan fazla insanın ölümüne neden olan Alman Nazi Partisi Lideri Faşist Adolf Hitler’e, ülkesini baskıcı yönetim şekli nedeniyle yıllardır devam eden savaşa sürükleyen Beşşar Esad’dan, Sudan’da general olarak yaptığı darbe sonucu iktidara gelen ve Birleşmiş Milletler tarafından Darfur'daki çatışmaların sorumlusu olarak resmen soykırımla suçlanan Ömer el-Beşir’e kadar türlü türlü diktatörleri gördü.

Dünya bu diktatörlerin yanı sıra, ülkelerini her alanda daha ileriye götürmek, insanlarının refah içinde yaşamalarına olanak sağlamak adına gecesini-gündüzüne katarak çalışan ve yaşadıkları mütevazı hayat büyük takdir toplayan liderleri de görüyor. Özellikle bu salgın döneminde Almanya, İzlanda, Danimarka, Tayvan, Hong Kong, Yeni Zelanda, Finlandiya ve Norveç gibi ülkelerin kadın devlet başkanları bu alanda öne çıkıyor.

Dolayısıyla ABD’de yaşananlar liderlerin ülkelerin için ne kadar önemli olduğunu bir kez daha çok net bir şekilde ortaya koyuyor. Fakat şu unutulmamalı ki tarih; diktatör liderleri kara. Demokrasi, hukuk, özgürlük ve insanlar için çalışan liderleri ise beyaz sayfaya hep yazdı, bundan sonra da yazacaktır.

NE OLACAK İŞSİZ GENÇLERİN HALİ?

Hiç kuşku yok ki işsizlik ülkemizin en önemli sorunlarının başında geliyor. Resmi rakamların aksine işsiz sayısı her geçen gün yükseliyor. İşten çıkarmaların yasak olduğu bu salgın döneminde, işveren salgını lehine çevirerek işten çıkarmaları sürdürüyor. Ucuz iş gücü ve emek sömürüsü ise bu süreçte artıyor.

Geçtiğimiz günlerde Genç İşsizler Platformu Sözcüsü Dr. Murat Kubilay, yaptığı açıklamada, üniversite mezunu işsizlerin sayısının her geçen gün arttığına dikkat çekerek, resmi rakamlara göre 2 milyon 400 bin olan işsiz gençten 961 bininin üniversite mezunu olduğunu ifade ederek, ‘3 yılın her birinde 600 bin mezun iş arayacak. Genç işsizlik sorununun sonuçlarıyla o zaman yüzleşeceğiz’ demişti.

Bu önemli uyarıyı dikkate almak gerekir. Ülkemizde okumanın da bir değeri kalmaz ise o zaman vay halimize.

Sevgiyle kalın.