Yüreklerimizde var olan sevginin zaman içerisinde gidişiyle birlikte içimizde oluşan acılarla yaşamaya alışıyoruz. Acılara alışan yüreklerimiz hesapsız, hastalıkların pençesine düşüyor bedenlerimiz, zaman geçtikçe duygular köreliyor, sevdalar unutuluyor, arsız dokunuşlar ürkekleşiyor, maziler unutulur sevdalar sadece belleklerimizde yaşanılmış güzel anılara mahkum kalıyor.

Söyle can yoldaşım şimdi senin için hangi şarkıyı dinliyleyim, hangi şiirleri okuyayım, hangi yıldızları toplayayım, hangi cümleleri kurayım aşkına dair...

Merhabayla başlar düşlerimizin gerçekliği, oysa bir adımdır sevda yolunda yürümenin zorluklarını tüm bedeninde his ederek, atılıyor ilk adımlarımız. Bu yolda gitmenin geçmişte yaşanılmış acıların silineceğini bilmeden, devam ediyoruz. Mevsimlerden kış, aylardan Aralık, günlerden sen, hava puslu, karanlık çökmek üzereydi şehrin tüm sokaklarına, bir mahcubiyet, bir mutsuzluluğun son tangosuyla bakıyordum etrafıma, bütün çirkinlikleri unutmuş, yüreğimde yaşanan iç çatışmanın ağır tahribatı esen rüzgarla yok olmaya başlamıştı...

Kan kırmızıya bürünen göz bebeklerim fırlamış, bedenim bir failli meçhul cinayetin kurbanıydı geçmişten geleceğe taşıdığımız ağır roman sözcüğü gibi uyanıyorum sabahın ilk ışıklarında, Karanlıktan aydınlığa taşıdığımız hesapsız duyguların vebalini bırakıyordum çocukluğumun geçtiği sokaklarda...

Sonra seni fark ediyorum puslu havanın vermiş olduğu kasvetiyle ağır adımlarla yürüyorsun kalabalığın arasında, yüreğimdeki heyecan artıkça acemi bakışlarım dalıp gidiyor yüreğimin götürdüğü yere. Derin bir nefes alıyorum tüm ürkek bakışlarımı içime çekiyorum. Ellerinin sıcaklığı yüreğimi ısıtmaya yetiyor. Yavaş yavaş uzaklaşıyoruz şehrin kalabalık kirliliğinden, gözlerinin içine bakarak bir çift mutluluğu gözyaşlarımın arasında kaybolarak içime akıtıyorum.

Geçmişten yaşanılan tüm acıları unutmak için göbekli bardağıma doldurduğum Süryani şarabını yudumlarken, hayatın güzelliklerle dolu olduğunu seninle fark ettim ve ilk kez ellerini tutuyordum umutsuzluktan umuda doğru atılan ilk adımın başlangıcıdır.

Gece ilerledikçe, maviye boyanıyor gökyüzü, cam kenarında bakıp dalıyorum geçmişte yaşanılan kötü günleri unutup, mutlu olmanın yolculuk serüveninde Aşk sözcüklerini yutuyorum bir kerede, seni tanıdığım bu puslu gecenin zifiri karanlığında, ben aşk sarhoşuyum öylece, her gün yeniden başlamak için ümitle sabahı bekliyorum, seni görmem gerek mutlak düşlerimde, yudumlarken, kadehimde sevdayı, senin hayalin belirlenir beleklerimde, dalıp gidiyorum gözlerinin asilliğine, yaşamak istersen sevgilerin en büyüğünü, var seni bekleyen bir aşık, sevda denen şeye uzak değil yüreğim, rastlayınca senin o güzel gözlerine, diz çöktü karşında aziz kalbim, anlayamadım seni nasıl sevdiğimi, dili yok ki kalbimin, haykırsın seviyorum desin, ancak böyle yazılarda gizli seni bizim sevdamıza dair, bu ölümlü dünyada bir gün mutlaka öleceğim, sana olan aşkımı da yanımda götüreceğim.

Sevgilinin gözlerinin içine bakarak yudumlamak şarabı, pencereden dışarıya bakmak en güzel armağan olan düşleri birlikte düşlemek ne büyük mutluluktur... Dağlar, bayırlar, ovalar, çaylar, ağaçlar ormanlar ve nihayetinde şarap ve Aşk tanığı olur sevdamızın. Birbirimize aşk sözcükleri fısıldarken umutlar yeşerir, yüreklerimiz daha bir ‘AŞK’ olur. O mutluluğun bir parçası olmaktan dolayı keyiflenir tüm yıldızlar. Ailevi Mutluluğumuzu artırmak için daha da çok çabalar gökyüzü sanki... Öyleyse hayatın şerefine kadehimi sana kaldırıyorum ey güzel hayat...