Sevgili… Ortaçağdan kalma bir masumiyetle sarılmak istiyorum sana… Yürek atışlarını duymak, sıcaklığını, kokunu, serinliğini, arkadaşlığını, samimiyetini duymak istiyorum. Ruhumda ne zaman kederin gelgitleri başlasa, ne zaman bu dünya dar gelse bana, yaşamdan kopsam, haksızlığa uğrasam, aldatılsam, yenilsem, hırpalansam… Seni özlüyorum.

Yokluğun, yüreğimde ağır bir yara, yokluğun dermanı bulunmaz bir dert; her gün daha da kanamakta.

Sen gittikten sonra başımı yaslayacağım bir omuz bulmakta zorluk çekiyorum biliyor musun? Çıkara dayalı sevgilerden, karşılık bekleyen ilişkilerden tiksiniyorum. Yapmacık gülüyor etrafımda insanlar, su eski duruluğunda akmıyor, rüzgar doğal seyrinde esmiyor, ay bulutların ardına gizlenmiş, gündüzler güneşe hasret.

Hiçbir aşk, şarkısını hak etmiyor.

Denize çıkmıyorum artık, yosun kokularını unuttum…

Balıkçılar selamlarını kesti. Hep eskiyi özlüyorum bugünlerde. Senle yaşadığımız günler burnumda tütüyor. Sizin oralara gideceğim, beraber gittiğimiz köylere, nehir kenarlarına, dağ başlarına... En çok da Nemrut’u özlüyorum dağlardan. Orada sabahın ilk ışıkları ve günün son saatleri ne kadar da kırmızıydı. Kor ateşte yanan bir odun gibi ışıyordu dağlar. Nemrut’un doruğunda olsam, yanımda sen, uzaklara baksak, dönsek, dört bir yana.

Tanrıların yurdunda olmak, onlara gülümsemek farklı bir duygu, bu duyguyu sen olmadan yaşayamıyorum. Gelsen, sonra uçsak, bir çift güvercin gibi Fırat’ın mavi sularına, sonra konsak Nemrut’un kırmızısına.

Dağların kokusunu özledim sevgili…

Seni nasıl özlediysem öyle… Keklik şakımalarını, dağ çayı, ıhlamur, hayıt kokularını. Gelincik kırmızısını, papatya beyazını, ağlayan gelin lalesi masumiyetini. Karacadağ’da su nasıl berraksa, toprak nasıl cömertse, Fırat kumluklarında incir öyle tatlı, nar öyle kan kırmızı çatlak, üzüm bereketlidir. Hepsi de, ne güzel hepsi de seni hatırlatır bana.

Üzerinde yaşadığımız toprakların kadrini, kıymetini bilmiyoruz sevgili… Her karışında tarih, efsane, destanlar fışkırıyor bu toprakların, Hazreti Adem bu topraklarda çiftçilik yapmış, Eyüp burada sabır ve tahammül göstermiş, İbrahim, Nemrud'u Tanrı'nın birliğine inanmaya burada davet etmiş, burada ateşe atılmıştır. Hazreti Musa Tek Tek Dağları’nda yedi yıl çobanlık yapmış, sihirli asasını Şuayip Peygamber’den burada almıştır. Bu topraklar dinlerin ve dillerin eşiğidir, kültürlerin diyarıdır. Oysa ne kadar uzağız, ne kadar yabancı.

Ortaçağdan kalma bir masumiyetle sarılmak istiyorum sana…

Bütün feodal değerlerini kucaklayıp aşiretlerin, en namuslu yanımla, en kahraman duruşumla sarılmak istiyorum sana.