Türkiye İstatistik Kurumu, 2018 yılına ait "Gelir ve Yaşam Koşulları Araştırması Bölgesel Sonuçları"nı açıkladı. Hane halkı fert geliri üzerinden yapılan hesaplamaya göre TRB2 Bölgesi’nde yer alan Van, Muş, Bitlis, Hakkari yıllık 10 bin 965 TL gelir ile yine sondan birinci oldu. Bu kentleri 11 bin 204 TL gelir ile TRC3 Bölgesi’nde yer alan Mardin, Batman, Şırnak ve Siirt 11 bin 357 TL ile TRC2 Bölgesi’nde yeralan Şanlıurfa ve Diyarbakır izledi.

Pastanın büyük dilimini yine batı illeri aldı. Anlayacağınız Doğu ve Güneydoğu'da değişen bir durum yok. Yoksulluğu kimseye kaptırmamada yine şampiyonuz. Peki neden?

Hane halkı gelirde dibe demir atan Van ve Hakkari’yi ele alalım. Sınırın sıfır noktasında. Federal Kürdistan Bölgesi'nin kapı komşusu, Azerbaycan, Irak ve İran’a en yakın yerde. Ortadoğu’ya kapılar buradan açılıyor. İhracatı tavan yapması ve ticareti gelişkin olması gerekirken yoksullukta dibe vuruyor. 

Bir de Diyarbakır’a bakalım. Kültürel değerleri ve inanç turizmi açısından Dünya Mirası Listesi'ne girmiş bir kent. Mezopotamya’nın en verimli topraklarına sahip, iş gücü potansiyeli açısından 2 milyonluk nüfusunun 950 bini genç. Bu özelliği ile Türkiye’de birinci sırada. Peki, neden milli gelirde hala son sırada…

Demek ki ortada bir yanlış var.

Türkiye ekonomisi özellikle son bir yıldır okyanusta su almasına rağmen, ilerleyen bir gemi gibi. Bu gemi batmasın diye hükümetin aldığı bir takım ekonomik tedbirler de artık işe yaramıyor. Yakın tarihte yeni ekonomik tedbir paketleri açıklandı, bankaların faiz oranları düşürüldü. Ancak doğru zamanda teşhis ve müdahale olmadığı için bu tedbirlerin işe yaramadığını görüyoruz.

Genel olarak tüm sektörlerin ihracatı geçen yıllara oranla yüzde 15 ile 40 arasında gerilemiş durumda. Bazı sektörlerde (otomotiv, inşaat, beyaz eşya) ise bu oran yüzde 50’lerin üzerinde…

En büyük etkiyi de Ortadoğu’ya açılan kapı olarak görülen Doğu ve Güneydoğu illeri yaşıyor.

Milli gelir dağılımına baktığımızda yine Doğu ve Güneydoğu her yıl biraz daha yoksullaşıyor.

Demek ki bölge illerine pozitif ayrımcılık yapmak gerekiyor. Devlet bir takım teşviklerle bunu yaptığını söylese de veriler kendisini tekzip ediyor.

Esnaflar için “can suyu” ve “nefes kredileri” projesi hayata geçirildi. Yaklaşık 2 bin kişi faydalandı bundan. Ancak sadece Diyarbakır’da bin 717 esnaf, bankalar nezdinde sabıkalı olduğu için çekleri yazıldığı, kredilerini ödeyemediği için sabıkalı durumda. Bu nedenle kredilerden faydalanamıyor. Ekonomideki domino taşı etkisi hala geçmiş değil. Devrilen taşlar yerli yerinde duruyor.

Esnafın krediye ulaşmasının önündeki engeller ortadan kaldırılmalı. Birçoğu bankalar nezdinde sabıkalı durumda. Bankaların getirdiği bir takım yanlış politikalar var. Yatırımcıya ipoteklerde ve kredi ödemelerinde batı illerine göre açık bir ayrımcılık yapıyor. Esnaf ve yatırımcı kredi çekmek için şirketlerinin merkezlerini İzmit veya İstanbul’a taşıyor. Sermaye göçü yaşanıyor bu nedenle.

Hükümetin aldığı ekonomik tedbirler bir kanser hastasına asprin yazan bir hekimden farklı değil.

2016 yılında “Diyarbakır’ı Cazibe Merkezi yapacağız” denildi mesela, Doğu ve Güneydoğu’daki 23 kentin faydalanacağı söylendi. Yatırımcının ve iş bekleyen yüz binlerce işsizin bir yılı boşu boşuna heba edildi ve program hayata geçirilmeden sonlandırıldı.

Bu bölgeye ekonomide pozitif ayrımcılık yapılması şart. Aksi halde TÜİK’in açıkladığı en yoksul kentler sıralaması önümüzdeki yıllarda da değişmeyecek.