Son günlerde bütün ülkede “dolar, alım gücü, ekonomik kriz, yoksulluk, açlık, yapılan zamlar vs. “ neredeyse tek gündem haline gelmişken acı bir haber geldi. Silvan ilçesinde yaşanan acı bir olay hepimizi derinden sarstı.

Yoksul bir aileden gelen Üç çocuk babası olan Özcan Binen, birkaç yıl önce Şırnak’ın Silopi ilçesinden Silvan ilçemize yerleşir 2,3 ve 4 yaşlarında üç çocuğu vardı. Üç çocuk babası olan İşsiz Özcan Binen iş bulurum umuduyla geldiği Silvan’da maalesef ki yokluğun soğuk yüzüyle karşılaşır. Silvan İlçesi Cami Mahallesi Zembilfroş burcu yanında bulunan nemli ve harabe halinde bir evde yaşayan ailenin en küçük çocuğu Yunus Emre Binen (2) yaşadıkları evde yapılan elektrik kesintisi ve soğuk kış günü yakacak bulunmamasından zatürreye yakalanmıştı. Evdeki elektrik kesintisinden kaynaklı buhar cihazını kullanamaması sonucu fenalaştı hastaneye kaldırıldı. 12 aralık gecesi iki yaşındaki Yunus Emre Binen maalesef ki yapılan tüm müdahalelere rağmen yaşamını yitirdi. Duyun efendiler; “Bu ayıp hepimizin ayıbı” insani olarak hepimizi bundan sorumluyuz. Nerde sosyal devlet! Nerede kaldı insani yönümüz!

Silvan ilçesinde genel olarak geçim sıkıntı önceki yıllarda da mevcuttu ancak son bir, bir buçuk yıldır bu geçim sıkıntısı derin bir yoksulluk haline, yaşayamaz, yaşatamaz hale gelmiştir. Bunun sonuçlarını son dönemdeki intiharlar, madde bağımlılığı, şans oyunları, boşanma ve şiddet olaylarındaki artıştan okumak zor olmasa gerek. Ve ilçede yaşayıp yaşamayan herkesin gördüğünü düşünüyorum.  Halk bunca zorluk ve yoksulluk içinde yaşam mücadelesi verirken kurumlarda “bugün git yarın gel” politikasından bürokratizme kadar gelişen hastalıklar silsilesi, sivil tolumun çoğunda gelişen statükoculuk halkın derdine derman olmayı bir yana bırakalım sırtına son darbeyi geçirmektedir. Ailenin iddia ettiğini, Mezopotamya ajansına yaptığı röportaj; DEDAŞ'ın, evlerine giren hırsızların elektrik kablolarını çalmasını gerekçe göstererek, eşinden kablo almasını istediklerini söyleyen anne Binen, maddi durumları olmadığı için sorunu çözemediklerini kaydetti. Binen, çocuğunun gece fenalaşması üzerine ilçedeki hastaneye kaldırdıklarını ve sonrasında Diyarbakır'a sevk edildiğini belirterek, "Cihaza bağlıyorlar. Saat 5’te öldü. Doktor, 'soğuktan öldü’ dedi. Buhar veremedik ve soğuk akciğerlerine kadar gitmiş" diye konuştu.

Çocuğunun ölümünden önce elektriklerinin bağlanması için DEDAŞ'a gittiklerini ve kendilerine "elektriğin zaten açık" cevabı verildiğini aktaran baba Özcan Binen ise şunları anlattı: "Pazartesi (6 Aralık) elektrikler yoktu, Salı da gelmedi. Hattı bağlamışlardı, biz de gelip saati bağlarlar sandık. Onları bekledik. Bize ‘evden çıkmayın elektriğinizi bağlayacağız’ dediler. Kaç kere aradık; Mahalle mahalle dolaştıkları için yoğun olduklarını söylediler. Cumartesi gününe kadar elektrikler gelmedi ve çocuğu alıp ağabeyimin evine götürdüm. Ona o akşam buhar verdik. Sonra eve geri geldik. Pazar günü çocuğum biraz rahatsızlandı. Gece 03.00'da inlemesini duyduk. Belki açlıktan böyle yapıyordur diye düşündük. Kalktık çocukta hal yok. Kalbi durmuş. Hastanede 40 dakika boyunca kalbini tekrardan çalıştırmaya çalıştı.

Oğlunun 3 kez kalbinin durduğunu ve sonrasında öldüğünü anlatan baba Binen, yaşananların ardından yine DEDAŞ’a gittiğini ve kendisine “Abone kaydını kendi üzerine yap gelip elektriği bağlayalım” denildiğini aktardı. Binen, 16 Aralık'ta çocuklarının mezarından döndüklerinde elektriklerinin bir kez daha kesildiğini belirtti. Araya birilerinin girmesi üzerine elektriğin verildiğini söyleyen Binen, “İnsanların hepsi fakir. Banyo yapamıyoruz. Bu çok büyük bir sorun. Sadece elektrik tek de değil. Bu bir insanlık sorunudur” diye konuştu.  "

Aile Sosyal Politikalar il veya İlçe Müdürlükleri saha taraması ve alan çalışmaları ne kadar sağlıklı yaptığını yaşanan şu üzücü olaylarda görmekteyiz.  Sosyal politikanın hem anlam hem de uygulamalar açısından ciddi sorunların yaşandığı ortada.

Silvan ilçemizde yaşanan bu kahreden ölümden hepimiz sorumluyuz. Bu ve bu ülkede yaşanan benzer bütün durumlardan da biz sorumluyuz. Kurumlar, STÖ ler, gazeteciler, siyasetçiler, herkes sorumlu.

Ülkede ekonomik kriz derinleşirken, kurumlar bu düzeyde yozlaşıp halkın alım gücü gittikçe düşüyorken devletin üst düzey yöneticilerden gelen açıklamaların ise “güneşi balçıkla sıvamaya” çalışmaktan öte bir anlamının olmadığını düşündürüyor insana. Söz konusu açlık, yoksulluk, yoksunluk ve ölüm ise bütün kavramlar anlamını yitirir, Ya da tekrardan tartışılır artık ülkede tartışılan kavram “refah devleti”, “sosyal devlet” ?  kavramları.

Merak ettim birazda akademik söylem ve başlıklara baktım genel olarak

- Fırsat eşitliği

 - Asgari yaşam şartları

 - Demokrasi

 - Zenginlik ve kapitalizm uyumunu dengede tutmak

 - Kaynakları temel kamu hizmetleri ile sağlamak

-Halkın refah ve mutluluğu

Öne çıkan parametrelere baktığımda ise pratikte gittikçe uzaklaştığımız kavramlar olduğunu düşünmeden edemiyorum. Bunun yanı sıra toplumumuzda gelişen dayanışma kültürü de artık vasat halde . BAŞKA ÇOCUKLAR ÖLMESİN! Bağışla bizi Yunus Emre …