Altınoluk, Balıkesir İli sınırları içinde, Antandros Antik Kenti kalıntıları üzerine kurulmuş, doğal güzellikleriyle, denizi, yeşilliği, dağları ve temiz havasıyla insanı büyüleyen bir sahil kenti…

Belediye tarafından düzenlenen “13. Altınoluk Antandros Yaşama Saygı Kültür ve Sanat Festivali” etkinlikleri kapsamında bir grup yazar ve şair dostumla birlikte kitaplarımı imzalamak üzere oradaydım. Altınoluk’a ilk gidişimdi… Her ilk gibi bu ziyaret de bende anlatılmaz hazlar, heyecanlar yarattı, beni büyüledi adeta.  Temiz berrak bir deniz, yukarılardan, vadilerden akıp gelen bir ırmak, ağaçlar, bol oksijen… En çok dağlara baktım orada bulunduğum süre içinde. İda Dağı kentin hemen kıyısından uzayıp gidiyor. Gözlerim doruklarında, antik çağdan bir efsanenin kahramanlarını bekledim durdum hep. Sanki oralarda, o doruklarda her an birilerini görecekmişim gibi geldi. Zeus’un uzun saçlarını aradım ak bulutlarda, Sarıkız’ın dillere destan güzelliğini…  İda Dağı’nı ilk kez  Yaşar Kemal’in “Bir Ada Hikayesi” üçlemesinde okumuştum. Kaz Dağı’nı daha önce duymuştum, unutmama imkan yoktu, belki de Kaf Dağı’nı andırıyor olmasındandı bu… Ama diğer adının İda olduğunu da yine Yaşar Kemal üstadımdan öğrenmiştim…

Şimdi, işte şimdi romanda okuduğum o efsanevi dağın gölgesinde soluklanıyordum. Yeşil, yemyeşil ağaçların yaprakları rüzgarda sallanıyor. Hoş bir serinlikte uzayıp gidiyor İda Dağı önümde…

Yanımdaki herkese İda’yı sordum. Antik çağın efsane dağını…

Sonra daldım gittim, bin yıllar öncesine…

İda adını Homeros’un İlyada’sında da okumuştum.

Efsaneye göre; Tanrı Zeus kutsal İda Dağı’nın zirvesinde oturur, Troia Savaşı’nı da buradan yönlendirir.

Çok sonraları Anadolu’nun Müslümanlaştığı dönemlerde bu kez İda Dağı’na Müslümanlığın bazı motifleri yüklendi. Bu konuda bir de efsane yaratılmıştır. İşte ünlü Sarıkız Efsanesi bu dönemin ürünüdür. Anlatılanlara göre; Sarıkız, İda Dağı’nın eteklerindeki bir köyde yaşayan güzelliği dillere destan, uzun boylu, sarı saçlı, al yanaklı bir genç kızdır. Görenler onun bu muhteşem güzelliği karşısında büyülenir adeta. Sarıkız bu kadar güzel olunca, onu elde etmek isteyenler de haliyle çok olur. Dolayısıyla düşmanı da bol... Onu elde edemeyenler, arkasından türlü dedikodular yapmaya başlar. Herkes bir şeyler söyler. Bunların çoğu da iftira tabi… Söylentiler günün birinde Sarıkız’ın babasının kulağına kadar gider. Baba günlerce üzüntüden ne yapacağını bilmez bir durumda düşünür durur. Sonra çareyi kızını köyden uzaklaştırmakta görür. Kızının önüne bir kaz sürüsü koyarak onu dağın yükseklerine götürür, “Sen bu dağda bu kazları besle” der. Kız mecburen boyun eğer, baba sözünden çıkmak olmaz… Eğer Sarıkız o dağın zirvesinde ölmeden sağ kalırsa, iyi ve temiz bir insan olduğunu kanıtlamış olacaktır.

Böylece günler geçer, uzun süre sonra babası kızını özler, hem onu görmek, hem de akıbetini öğrenmek için dağa tırmanır. Zirveye yakın bir yerde kızıyla karşılaşır. Oldukça yorgun ve susuzdur. Kızından bir tas su ister. Kız eline bir tas alır ve oradan körfeze uzatır, tasını körfezin sularıyla doldurur babasına verir.  Babası kızının erdiğine inanır, yaptıklarından dolayı utanır. Sarıkız sırını aşikar ettiği için orada ölür. Babası bu duruma çok üzülür, kısa süre sonra o da ölür. Babanın öldüğü yer bugün “Baba Dağı” olarak anılır. Sarıkız’ın mezarı da “Sarıkız Tepesi”ndedir. Bu tepe birçokları tarafından kutsal sayılmaktadır. Her yıl Antalya, Mersin, Muğla, Aydın taraflarından buraya ziyarete gelenler var.

İşte böylesine gizem dolu bir yer İda Dağı…

Dağın zirvesi, Zeus’un mağaraları, Sarıkız Tepesi, Baba Dağı Milli Park olarak düzenlenmiş, çok sayıda yerli ve yabancı turist buraları ziyaret ediyor. Uzun, saatler süren yürüyüşler düzenleniyor… Tanrı Zeus boşuna İda’yı kendine yurt edinmemiş diye düşünüyorum… Çünkü doğal güzelliği ve bol oksijeni ile gerçekten yaşam kaynağı İda Dağı…

Zeus’un sevdalı yurdu İda’yı mutlaka görmenizi öneririm. Uzun sarı saçları ve muhteşem güzelliğiyle Sarıkız’ın izine de rastlarsınız belki kim bilir….

Belki…