Türkiye’de 2000’li yıllarda yaşanan ekonomik bunalımla birlikte kamu ihalelerinde yolsuzluk, usulsüzlük, siyasi himayecilik, kayırmacılık ve kamu kaynaklarının belli kesimler arasında paylaşımına yönelik yaygın uygulamalar bulunmaktaydı. Bu yasadışı uygulamaların önüne geçilebilmesi amacıyla 2002 yılında 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu çıkartılmıştır.

Yeni ihale kanunu ile vatandaşlardan toplanan vergilerle oluşturulan kamu kaynaklarının harcanmasında kamu yararı, şeffaflık, eşitlik, rekabet, katılımcılık ve verimlilik ilkeleri esas alınmıştır. 2002 yılından bu zamana kadar söz konusu kanunda 100’ün üzerinde değişiklik yapılmış ve kanunun getiriliş amacı kamu idareleri tarafından terkedilmiştir. 4734 sayılı Kanun’da temel ihale usulleri; açık ihale usulü ile belli istekliler arasında ihale usulü olup pazarlık usulü, istisnai durumlarda başvurulan bir ihale yöntemi olarak mevzuatımızda yer almaktadır. Buna rağmen ülkemizde çoğu zaman konu itibariyle pazarlık usulüne tabi olmayan kamu alımlarının, eksik rekabet ortamı içerisinde kapalı kapılar arkasında bu usulle yapıldığı ve kamu kaynaklarının usulsüz bir şekilde özel teşebbüslere aktarıldığı görülmektedir. Bu makalede 4734 sayılı Kanun’da yer alan ve istisnai durumlarda kullanılan pazarlık usulü ile ihale yöntemi hakkında ülkemiz uygulamaları hakkında örnekler verilmekte, ihale usulsüzlüklerinin ihale yolsuzluklarına dönüş hikâyesi anlatılmaya çalışılmaktadır

İhale kavramı geniş anlamda; idarenin yapacağı bir sözleşmenin tarafını seçmek üzere yürüttüğü süreci, dar anlamda ise idarenin belirli bir işi istekliler arasından seçeceği birisine yaptırmak üzere “yürüttüğü süreci” ifade etmektedir. Bu süreçte bir yandan tek kutuplu, diğer yandan çoklu, iki taraflı ilişki düzlemlerinden oluşan bir ilişki kompleksi kurulmaktadır. İlişkide tek kutuplu bir düzlem vardır. Çünkü hem ihale usulü hem de talep kamusal irade tarafından belirlenmektedir. Devlet veya idare, ilişkisinin belirleyicisi konumundadır. İdari sözleşmelerdeki şartnameler, idarenin tek taraflı olarak belirlediği koşul ve kuralardır

1 . İhale aslında idarenin sözleşmelerinin hazırlığında geçen bir aşamadır ve kendi içinde birçok işlemden oluşmaktadır. İdarenin sözleşmelerinin oluşması öncesinde birden fazla işlemin yapılması ile oluşan zincir işlemler niteliğindedir

2 . Bu çerçevede ihale sürecindeki her bir işlemin ayrılabilir işlem kuramı gereği

3 şikayet, itirazen şikayet ve iptal davasına konu olabilmesi de mümkündür. İhale süreci sonunda ise idarenin tek yanlı icrai işlemi ile ihale sonuçlandırılmaktadır

4 . Sonuç olarak kamu ihalesi; idarenin sözleşme yapmadan önce hazırlık aşamasında uymak zorunda olduğu işlemler bütünüdür

5 . Aslında ihale işleminin bir “zincir işlem niteliği” ilgili kanunlarda yer alan tanımlardan da anlaşılmaktadır. Zira 4734 sayılı Kanun’da ihale kavramının; “ihale yetkilisinin onayını müteakip sözleşmenin imzalanması ile tamamlanan işlemleri” kapsadığı, 2886 sayılı Kanun’da ise; “sözleşmeden önceki işlemleri” kapsadığı açıkça belirtilmekle, ihale işlemlerinin birden çok işlemden oluşan süreci ifade ettiği şekilde tanım oluşturulmaktadır.

Nitekim doktrinde de ihale kavramı ile ilgili; “İdarenin görev alanına giren hizmetlerin yürütülmesi amacıyla, karşılığı idare tarafından ödenmek üzere gerekli mal ve hizmetlerin veya bir işin yasada öngörülen usul kurallarına uymak suretiyle oluşturulan rekabet ortamı içerisinde katılan adaylardan en uygun teklifi sunan özel bir kişiye yaptırılmasına yönelik olarak imzalanacak sözleşmelerin oluşum sürecini ifade eden bir dizi işlemler” şeklinde bir tanımlama yapılmaktadır

6 . Bu tanımlamadaki; “imzalanacak sözleşmelerin oluşum süreci” ve “bir dizi işlemler” ifadeleri idare hukuku kapsamında ihale işlemlerinin niteliklerinin belirlenmesi açısından önem taşımaktadır. Aynı zamanda makale konusu itibariyle bu tanımlamadaki; “yasada öngörülen usul kurallarına uymak suretiyle oluşturulan rekabet ortamı” ifadeleri de ihalelerin ancak yasada öngörülen usul kuralları çerçevesinde yapılması gerekli olan işlemler olması gerektiği noktasında büyük önem taşımaktadır.

Öğretmenevleri ve ASO Müdürlükleri bünyesindeki yemekhanede Taşımalı Eğitim Kapsamında öğrenim gören öğrencilerin öğle yemeği işinde kullanılmak üzere “Kuru Gıda, Sebze-Meyve, Et ve Et Ürünleri, Ekmek ve Unlu Mamulleri ve Temizlik Malzemesi Alımı İşi” Neden ilana çıkmadı? Soru işaretleri kafaları kurcalamaktadır.

TSE VE İSO BELGESİ İSTENDİ

Öğretmenevi ve ASO Müdürlükleri tarafında hazırlanan özel şartnamede Üretici firma ISO 9001, ISO 14001 ve Çevre bakanlığından ÇED Raporu belgelerine sahip olmalıdır.

Ürünün Avrupa Konseyi 99/45/EC direktifine göre hazırlanmış 16 maddelik Ürün Güvenlik Bilgi Formu olmalıdır.

Bu forma göre: En az %5 kalıcı parfüm içermeli, yoğunluğu:1.00 (+/-0.05) ve aktif madde miktarı en az % 4 olmalıdır.

Şeklinde şartname konulduğu illeri sürülmektedir. Eğer böyleyse şartname de özel mi hazırlanıyor? Soru işaretleri akılda bırakmıyor değil. Kanun açık ve net bir şekilde belirtilmesine rağmen söz konusu uygulama kimleri memnun ediyor? Diye de sormadan edemeyiz.