Diyarbakır denince akla tarih gelir. Millat’tan Önce’ye uzanan Surlar, Hevsel Bahçeleri, Hilar ve Bırkleyn mağaraları bunlardan sadece bir kaçı... Kentin ilk yerleşim alanı olan merkez Sur ilçesi ise adeta bir açık hava müzesini andırıyor. Türkiye’nin başka kentinde bu kadar yan yana ve iç içe olan yapılar var mıdır bilinmez ancak bilinen şu ki devletin Kültür Envanteri’nde kayıtlı olan ve Koruma Kurulu’nca SİT alanı ilan edilen yüzlerce yapı mevcut.

Bu yapıların birçoğu 4 yıl önceki Sur’daki çatışmalarda hasar gördü, yıkıldı. Kalanlar ise tadilat ve onarımlarla yeniden insanlığa kazandırıldı. Şimdi bu tarihi yapılar amaç dışı ve kar bazlı kullanım tehlikesi ile karşı karşıya. Önümüzdeki yıl “turizm alanı” ilan edilecek olan tarihi bu ilçe, kafe vb. işletmeler adı altında rant alanına çevrilmiş durumda.

Kültür Bakanlığı’nın izni olmadan bir çivi dahi çakılması yasak olan yapılarda gelişi güzel tadilatlar yapılmış, yapılıyor, tarihi bazalt taşlarının böğrüne 10’luk inşaat çivileri çakılıyor, çimento ile tarihin üzeri kapatılıyor. Yazıktır, günahtır, ayıptır, suçtur...

Bilindiği üzere Sur ve Hevsel Bahçeleri 2015 tarihinde UNESCO tarafından “Dünya Mirası Listesi”ne dahil edilmişti. Şimdi de sıra bu yıl şu ana dek 500 bin yerli ve yabancı turistin ziyaret ettiği Zerzevan Kalesi’nin bu listeye dahil edilmesi gündemde. Roma İmparatorluğu’nun bir garnizon üssü olan Zerzevan, kent ekonomisini de canlandırdı. Tarihi yapıları koruma ve açık hava müzesine çevirerek halka açma gayeleri kimi çevrelerce rant alanına çevrilmek isteniyor.

Kalelerin bazı bölümlerinin işletmelere açılması için iştahlar kabarmış durumda. UNESCO’dan önce Diyarbakır halkı buna izin vermemeli, duyarlı kurumlar buna fırsat tanımamalı.