Diyarbakır Haberleri

330 film, saklı bir kimlik: Diyarbakırlı Sami Hazinses’in hikayesi

330’dan fazla filmde rol alan Diyarbakır Ermenilerinden ünlü oyuncu Sami Hazinses, ömrünün son yıllarında, memleketine gözleri dolu döndü.

Abone Ol

ÖZEL HABER/Güneş OCAĞA-Mehmet Rumet SOYLU

1925 yılında Diyarbakır'ın Dicle İlçesi'ne bağlı Heredan Köyü'nde doğan ünlü Ermeni oyuncu Sami Hazinses (Samuel Agop Uluçyan), 330'dan fazla filmde rol aldı, bestekar ve söz yazarlığı yaptı. Baskılardan dolayı Ermeni kimliğini her zaman gizleyen Hazinses'in Diyarbakır'dan tren ile başlayan yolculuğu ve İstanbul'da bir yıldıza dönüşen hikayesini yazar Şeyhmus Diken, gazetemiz Güneydoğu Ekspres'e anlattı.

İLK OLARAK CELAL GÜZELSES’İN MUSİKİ CEMİYETİ’NDE YER ALDI

Hazinses'in Diyarbakır'da Celal Güzelses’in kurduğu Musiki Cemiyeti’nde yer aldığını belirten Diken, "Sami Hazinses, Diyarbakır Dicle’nin Heredan köyünde doğdu. Celal Güzelses’in kurduğu Musiki Cemiyeti’nde yer alan bir musikişinas olan Sami Hazinses’in asıl adı Samuel Uluçyan’dır. Ermeni toplumunda hem vaftiz isimleri hem de müstear isimler kullanılır. Müstear isimler, genellikle toplumda veya sokakta mağduriyet yaşamamak için tercih edilir. Çoğunlukla yaşadıkları bölgenin dini veya etnik kimliğine yakın isimler kullanılır" dedi.

DİKEN, HAZİNSES'İN YOLCULUK HİKAYESİNİ ANLATTI

Hazinses'in tren yolculuğuyla Diyarbakır'dan İstanbul'a oyuncu olmak için yola çıktığını kaydeden Diken, o yolculuk hikayesini şöyle anlattı: "Celal Güzelses’in kurduğu cemiyette sadece müzik yapılmıyordu; aynı zamanda kültürel etkinlikler ve tiyatro gösterileri de düzenleniyordu. Sami Hazinses, bu tiyatro gösterilerine de çeşitli performanslarla katkıda bulunan önemli bir isimdi. Bir süre sonra, birlikte çalıştığı iki arkadaşıyla birlikte 'Biz Diyarbakır’da bu musiki ve gösteri serüvenimizi ilerletemeyeceğiz, o yüzden İstanbul’a gidelim' kararı aldı.”

“2-3 GÜNLÜK BİR YOLCULUKTU”

“Üç arkadaş, 2-3 günlük bir tren yolculuğunun ardından İstanbul’a varırlar” diye devam eden Diken, “Yaklaşık 15-20 gün boyunca Beyoğlu’nda kaldılar ve referanslarla birkaç kişiyle tanışarak burada bir yerlere tutunmaya çalıştılar. Ancak üç arkadaştan Hüsnü İpek, İstanbul’a uyum sağlayamayacağını düşünerek Diyarbakır’a dönmeye karar verir. Sami Hazinses ve Sobacı Antranik İstanbul’da kalırlar” dedi.

ÖNCE KÜÇÜK BİR ROLLE BAŞLADI

Sami Hazinses, o günden sonra Beyoğlu’nu, özellikle İstiklal Caddesi’ni mesken tuttu. Halk arasında adı ‘Artistler Kahvesi’ olan Yeşilçam Sokağındaki mekânlara takılarak burada kendine bir yer edinmeye çalıştı. Bir gün sinemada küçük bir rol teklif edildi ve bu rol, onun sinema sektörüne giriş kapısı oldu. Daha sonra başka projelerde de yer aldı."

“'ŞOFÖR NEBAHAT' FİLMİNİN ŞARKISI HAZİNSES'E AİT”

Sami Hazinses'in aynı zamanda şarkı söz yazarı olduğunu da ifade eden Diken, "Yazdığı şarkılar birçok müzisyen tarafından bestelenip seslendirildi. Örneğin, 'Şoför Nebahat' filminin yapımcısı, Hazinses’e senaryoyu verip 24 saat içinde film için bir müzik yapmasını istedi. Hazinses oturup bu şarkıyı hazırladı ve şarkı büyük ilgi gördü. Genellikle komik rollerde boy gösteren Sami Hazinses, tiyatrodan sinemaya ve müziğe uzanan çok yönlü bir sanatçı olarak iz bıraktı" dedi.

ÖLÜMÜNDEN 2-3 YIL ÖNCE DİYARBAKIR’A GELDİ

Hazinses'in ölümünden 2-3 önce Diyarbakır'a geldiğini belirten Diken, "İstanbul’a yerleştikten sonra, Diyarbakır’la olan ilişkisi büyük ölçüde kesildi. Ancak ölümünden yaklaşık 2-3 yıl önce tekrar Diyarbakır’a geldi. Birlikte şehri dolaştık. Hafızası zaman zaman gidip geliyordu. Gözleri sürekli doluydu ve yüzünde derin bir hüzün vardı. Arada bir hatırladığı anılarla sorular soruyor, şehre ve eski günlere dair konuşmak istiyordu. Unuttuğu şeyleri yeniden hatırlamaya çalışıyor, belki de geçmişiyle vedalaşmak istiyordu" diye konuştu.

"ERMENİ KİMLİĞİNİ GİZLEMEK ZORUNA KALDI"

Hazinses'in hayatı boyunca Ermeni kimliğini gizlemek zorunda kaldığını vurgulayan Diken, "Hem toplumun genel baskısı hem de sanat camiasındaki önyargılar, onu bu kimliğini saklamaya itti. Yalnızca o değil, birçok Ermeni sanatçı benzer baskılar nedeniyle kendi kimliğini açıklayamamıştır. Ancak bu konuda en hassas davrananlardan biri kuşkusuz Sami Hazinses’ti” dedi.

"DİYARBAKBIR KİMLİĞİNİ GİZLEMEDİ"

Diken son olarak şunları söyledi: “Buna karşın Diyarbakırlı kimliğini hiçbir zaman gizlemedi. Aksine, memleketine karşı her zaman sıcak ve açık bir tutum sergiledi. Diyarbakırlı olup kendisini görmek isteyenlere kapısı daima açıktı. Ne var ki, çok küçük yaşta Diyarbakır’dan ayrıldığı için şehir hayatında İstanbul daha baskın bir yer tuttu. Yıllar içinde ailesi ve yakın çevresi Diyarbakır’dan göç etmiş, kimi, kimsesi memleketinde kalmamıştı. Diyarbakır’da daha sonra 'Samo’nun Evi' adlı bir mekan açıldıysa da, bu yerin Sami Hazinses’le doğrudan hiçbir ilgisi bulunmamaktadır. Sadece ismen bir benzerlik taşımaktadır. Evleri Surp Giragos Ermeni Kilisesinin arka avlusundan girilen Küçük kilisenin bir bölümündeydi…”