ANADİLİ ÖKÜZE SATMAK!

Hikâye malumu aliniz olmalı; özgür otlaklarında mesut, mutlu yaşıyormuş öküz milleti; sarısı, bozu, alacası, beneklisi. Bir arada iken de özgüvenleriyle hayli güçlülermiş.

Abone Ol

Çevrelerinde de onlara göz diken aslanlar varmış. Aslan tebası, öküzlerden hiç değilse birini sürüden kapmak için saldırdıklarında! Öküzlerin biraradalığı ve dayanışması zayiat vermeden püskürtüyormuş aslanları.

Aslanlar bir gün toplanmış “Bu böyle olmaz, ya buraları terk edelim, ya da bir çözüm bulalım, açız” demişler. O esnada topal ve yaşlı aslan “durun, başka yer aramaya gerek yok, ben bu işi halledeceğim” demiş. Almış pençeleri arasına beyaz bayrağı ve varmış öküzlerin yanına. Demiş ki; “sizinle barış yapmak istiyoruz. Bizim sizinle bir problemimiz yok. Ama aranızdaki şu hayli besili sarı öküz var ya, o çıbanbaşı! Verin onu bize, bizde artık sizi rahatsız etmeyiz ve barış sürer gider.” İstişare etmiş öküzler ve “verelim demişler sarı öküzü.”

Yaşlı ve bilge öküz “vermeyelim, bunlara güvenilmez” dese de sözünü dinletememiş. Vermişler sarı öküzü. Bir süre gelmemiş aslanlar, barış yapılmış ya!

Sonra bir daha gelmişler ve bir başka öküzü, bir başka gerekçe öne sürerek isteyip, ikna edip yine barış sözü vererek alıp gitmişler. Bu böylece her defasında birer birer rıza ile alımlar sürüp gitmiş.

Bir zaman sonra o mesut mutlu öküz milleti; çaresiz, mecalsiz, zayıflamış ve bir avuç kalmış. Bakmışlar birbirinin yüzüne ve “Bunlar semirdi, güçlendi biz ise tükendik, sahi niye böyle oldu ki” demiş ve birbirine bakadurmuşlar…

Yaşlı bilge öküz; “Biz, o sarı öküzü verdiğimiz gün, kaybettik. Vermeyecektik” demiş.

Şimdi durduk yerde size bu “sarı öküz” meselini niye anlattım! Geçtiğimiz günlerde sosyal medyada 1930’lu yılların Türkiye’sinin “vilayatı şarkiyya”sının fotoğrafına dair bir gazete haberinin kupürünü okudum.

Şöyleydi;

“Şark köylüsü arasında önemli bir yarış / Türkçeyi iyi konuşana ikramiye verilecek…

(Diyarbekir hususi muhabiri bildiriyor.)

Halkevleri dil-tarih ve edebiyat şubesi ile köycülük şubesi köylülerimiz arasında lehçe ve yurtbilgisi müsabakası açmıştır. Geçen yıl yalnız Diyarıbekir merkez nahiyesinde yapılan müsabakalar, bu yıl merkez, mermer, akpınar, pirinçlik ve devegeçidi nahiyelerinde açılmış, iyi neticeler vermiştir.

Bu sefer müsabakaya daha çok mükafat konmuştur. Müsabaka imtihanı mayısın son cumasında yapılacaktır.

Öz Türkçeyi en iyi konuşarak birinciliği kazanacak köylüye 4 öküz veya 100 lira, ikinciye iki öküz veya 50 lira, üçüncüye ise bir öküz veya 25 lira verilecek.

Müsabaka sırasında yurt bilgisi, Türklük ve Türk tarihi hakkında sualler sorulacak ve kazananlar mükafatlandırılacaktır…”

Mevzu tam da bu; bütün dillerin kaynağının Türkçe olduğu resmi tarih tezi güneş dil teorisinin “kırsal sahada” uygulanma biçimine çarpıcı bir örnek. Ver isteneni, vazgeç anadilinden, Türkleş, al öküzü.

Şimdi ne mi söylemek lazım! Kabahatin çoğu sende sevgili kardeşim! Almayacaktın o öküzü…