Belki belinde tespitli fıtığı patlamıştır.
Belki de o ağrının kendisi yenidir ve bel fıtığını atlamış başka bir bedensel yıkımın adıdır.
Ama bedeni tutsaktır. Ve bedende yaşananlar, toplumda yaşananlar gibi meçhuldür. Ancak Hipokrat’ın kayıp kitabında tanımlanan iyi ve cesur gözler onu bulabilir. Mesele o kayıp kitapta tarif edilen o gözlere ulaşabilmek ve o ellere temas edebilmektir.
Bedenen tutsak kendisi şimdi onu hareketsiz bırakan bir ağrının tutsağıdır. Ağrı tüm gerçekliğini gölgede bırakarak vurmaya devam etmektedir. İzleyeceği yolu bilinci bulanık bir halde tarif etmektedir.
Bedeni ona “ivedi olarak bir sağlık merkezine erişmelisin” demektedir. Ama engelli duvarlar gerçeği ve gördükçe ağrıya çaresizliği hatırlatan demirden çekmeli engelli mazgallar gerçeği vardır.
Ama ağrı daha gerçektir ve maalesef buruşuk bir dilekçeye tabiidir. Ağrıdıkça ve ağırdıkça uykular karabasanlıdır ve buruşuk dilekçeye isyan halindedir.
Dilekçe kabul edilirse sıra ağız içi muayene gelir, güya güvenlik böyle sağlandıktan elleri yine güvenlikle kelepçelenmelidir. Bedenini sarsan bu ağrı yüzünden belki tüm bu düşkün uygulamaları kabul edecektir.
Oysa onun ivedilikle ağrılarını giderme ihtiyacı vardır.
Bunun için herkes gibi bir doktora muayene olma ihtiyacı vardır.
Ve herkes gibi kanı alınarak tahlillerine bakılma ihtiyacı vardır.
Ve de herkes gibi sonuçlarını beklemek istemektedir.
Belki hekimini beğenmediği için değiştirmeye hakkı vardır.
Ağrısı gittikçe ağırlaşmaktadır. Bu haklar ve ihtiyaçlar serisinde hapishane revirine parmakları titreyerek dilekçe yazabilmiştir. Ama ağrı dalgaları dilekçeyi beklememekte, duvarları inletmektedir.
Revirin, mahpushane revire tutsak hekimi onu sevk edip etmeme özgürlüğüne sahipken, bu özgürlüğünü onu sevk etmeme olarak kullanırken, o ancak ağrılarına tutsak olmanın özgürlüğüne sahiptir.
Elbette bir dilekçeden daha fazlasını yazabilir. Duvarlar da ağrının kabusuyla karışık ona “yazmalısın” demektedir. O da beton bloka “ağrımı benden alabilir misin?” diye seslenmektedir.
Hastalıkta tutsaklığa tabiidir. Ve bu tabiilik üzerinden politik apoletliler tepişmektedir. Masalarda pazarlık maddesidir. Ama ağrısı gittikçe şiddetlenmektedir.
Oysa ağrı hala gerçektir. Ve şaşkın ve kaçkın samimi olmayan kafaları güya ağırtmaktadır.
Ağrılarıyla yaşama mecburiyeti gerçektir. Ve nihayetinde ölüm bile vız gelip tırs gitmektedir. Ama o şiirlerde ki yaşamak ağrısıyla kıvranmaktadır.
Bu “yaşama ağrısı” için tutsak olmaya da gerek yoktur.
Dışarıdakiler de bedenen özgür ama randevuya tutsaktır. Belki tanıdık biri, belki şans, belki merhamet beklemektedir.
Para temin ederse özel randevu emrindedir. Sağlık paraya ve ranta tutsaktır.
İçeridekinin avukatı, dışarıdakinin sosyal güvencesi çaresizdir. Muayenesi dakikalık, güvensiz ve güvencesiz Hipokrat’ı ve diğerlerini okuyamamış hekim vardır. Ve bu memlekette hekim dövme özgürlüğünden tırsmaktadır.
Hekimler arasında toplumdan esirgenmiş bir sınıf savaşı başlatılmıştır. Ama savaşta her daim tutsak düşen hastalardır. Yaralı ise her daim Hipokrat okurlarıdır.
Birde onun gibi yıllarını düşünceleri ve doğruları için dik duruşu yüzünden dört duvar arasında geçirmiş yatağa tutsak biri vardır. Bir halka adanan ömür onu karyola tutsaklığından kurtaramamaktadır. Binler, yüzbinler, milyonlar ona hayranken onu pirüpak edecek biri zor bulunmaktadır.
Bir akşam kendisine telefonla arayan avukatı sayesinde hasta tutsakları ve tutsak sağlığı yeniden fark edip paylaşmak istemiştir.
Belki kimse tedavi olma özgürlüğüne sahip değildir. Belki de tarifsiz bir kavga bu yüzden sürgit devam etmektedir.