Çünkü hayalleri ile büyüyorlardı. Bu yüzden masallardaki Kaf Dağı’na gökyüzünden ulaşabileceklerine inanıyorlardı.
Ve bu yüzden hep göğe bakarlardı. Orada onlar için sadece hayalleri yoktu. Maviliklerde kanat çırpan onlarca kuş vardı ve her birini kendi dillerince yeniden adlandırıyorlardı. Yerde onları taklit ediyorlar, onlarla şarkı söylüyorlardı. Onlar kuşların şarkısıyla neşeli ve sevgiyle büyüyen çocuklardı.
Ama mavi semada sadece kuşlar yoktu. Biçimsiz, sabit, kuşlar gibi raks edemeyen, cıvıldamayan, gökyüzünde yabancılığı ile sırıtan, yeryüzünde ki insana ait cisimler de vardı.
O kuşlar gibi havada gezen cisimleri çocukça merak eder, büyükçe korkarlardı. Ve onları gördükçe hayalleri duraksardı. Ve de yeryüzüne dönerler, büyümeyi beklerlerdi.
Onlardan fazlasıyla korkarlardı. Çünkü onlar kuşlar gibi kanat çırpmıyor, raks etmiyor, felaket işareti gibi üzerlerinde kah aslı duruyor kah onlara yaklaşarak alçak alçak uçuyorlardı.
Ve o hareketli ya da durgun cisimler yukarıdan sevimsiz, biçimsiz, sert bir şeyler atıyorlardı. Ve o şeyler kulakları sağır edici gürültüyle yere düşerdi.
Biliyorlardı, o şeyler yüzünden etrafta yaşama dair her şey yanardı.
Biliyorlardı, onlar yüzünden çocuklar büyüyemiyordu.
Çok uzaklar da atılan o şeylerden dolayı “büyüyemeyen çocukların”korkunç hikâyelerini bilirlerdi.
Belki onlar şeker bekliyorlardı.
Belki de oyuncak bekliyorlardı.
Biliyorlardı, aynı dili konuşan akranlarına, sınırın öte tarafında o hareketli cisimlerden “elma kokulu patlayan şeyler” düşmüştü.
Birkaç gün önce kentte uçaklar ardı sıra gürültülü havalanmıştı. Köyleri kente artık yakın sayılırdı. İnşaatlara doymayan şehirli diplomasız müteahhitler köyleri yuta yuta, dönüştüre, dönüştüre, kendi köylerine kenti yaklaştırmışlardı. Birkaç sene sonra köyleri kentin varoşuna terfi edecekti.
Kurtlar, köpekler, çakallar, yabani tüm canlılar sürekli geri çekiliyordu. Ama onlara yukarıdan ne olduğunu anlamadığı şeyler atan uçaklar geri çekilmiyordu. Artık yerleşim birimi olan yere rasgele attıkları o şeyler şimdi, gökyüzüne meraklı çocuklara kısmet oluyordu.
Evet, uçaklar kendi köylerine yine bir şeyler atmıştı. Gökten düşen neydi, bilmiyorlardı. Çocukça merak dokunmakla sonlanıyordu.Akranları buldukları o şeyleri birbirine saklıyordu. Yumuşak bir şeydi bu defa düşen ve yenilebilir görülüyordu.“Yenilebilen patlamaz” diye güvenle temas etmişlerdi.
Hiç biri ailesine temas ettikleri ve kısmen tadını aldıkları şeylerden bahsetmedi. Çünkü çocuktular büyüklerinin yasaklarına tutuktular. Bu yüzden çok uzaklarda akranları büyüyememişti.
O aralar köyde yaban sayılmayan köpeklere sanki bir şeyler oluyordu. Sanki bir dertleri vardı. Kızgındılar, oynamaya mesafeliydiler. Belki uzaklaşan hem cinslerini özlüyorlardı. Belki de o korkulan salgına yakalanmışlardı.
Önce karışık rüyalar gördü. Sanki köpekler tarafından kovalanıyordu. Uyandığında ateşler içindeydi. Annesinin bir bardak suyunu görünce istemeden öfkelendi. Karabasan devam ediyordu. Bir insan suya neden öfkelenirdi. O bilmese deannesi biliyordu.
“Çocuğumuz hasta. Belki o kuduz köpekler tarafından ısırıldı.”
“Çocukta hiç ısırıkgördün mü?”
“Ya o uçakların attığı şey kuduz mikrobuysa!”
“Gazetede okudum. Kuduz mikrobu midede yaşayamaz hemen ölür.”
“Yabu mikrop ölmeyenlerdense, ya çocuğumuzun midesi o mikrobu öldüremediyse!”
“Sen çocuğumuz kuduz mu oldudemek istiyorsun!”
“Demek istediğim onu hemen hastaneye, aşıya götürelim.”
“Ben çocuklarıma aşı yapmam!”
Babası hazır cevap konuşmuştu. Aşılara karşıydı, küçük kardeşine hiç aşı yaptırtmamıştı. Muhtemelen kendisine de aşı yaptırtmayacaktı. Ama anne yüreği onun yasaklarını dinleyemezdi. Kendisini hemen hastaneye götürmüştü. Evet, aşılar da asıl söz sahibi olanlar annelerdi. Belki onlara yasaklar konmasa hiçbir çocuk aşısız kalamazdı.
Aşı meselesinde kafası karışan babası o anda köy evinde haberleri takip ediyordu: “Tarım ve Orman Bakanlığı tarafından yapılan yabani hayvan aşılama çalışmasında, kuduz aşısı içeren yemler, koordinat hatası nedeniyle yerleşim alanlarına atıldı... Bu olaydan sadece dört gün sonra, 17 yaşındaki bir genç kuduz tanısıyla hayatını kaybetti… Kuduz aşısı yemleri ile genç ölümünün arasında bir bağ olup olmadığı sorgulanıyor…”
Tedavi altında olan, aşıları yapılan şanslı bir çocuk olarak, hastane koridorundan, havada o cisimlerin artık hiç görülemeyeceği umuduyla,mavi ufuklarda ki hayallerini gözleriyle tutmaya çalışıyordu. O bir an önce iyileşmek, büyümek ve uzakları keşfetmek istiyordu.
Ve gökyüzünde ki o hareketli cisimler yani uçaklar yüzünden büyüyemeyen çocuklara yatağından el sallıyordu.