ÖZEL RÖPORTAJ: Mehmet Rumet SOYLU-Veli BALTACİ
"Dağlardan başka tanık yok" filminin yönetmeni, senaristi ve yapımcılığını yapan Kurtuluş Baştımar, hukukçu olmasına rağmen girdiği davalardan etkilendiği için tanık olduğu acıların topluma aktarılması için sinema sektörüne geçtiğini söyledi.
Avukatlık yaptığı dönemlerde, okuduğu dosyalardan, tanık olduğu davalarda yaşanan acılardan etkilenen ve bunları topluma bir şekilde duyurmanın yolu olarak sinema sektörüne geçen Kurtuluş Baştımar, çektiği son filmi; "Dağlardan başka tanık yok" adlı filmi, bugün Diyarbakır'da izleyicilerle buluşuyor. Baştımar, hukukçu kimliğinden arınarak, sinema sektörüne geçmesi ve tanık oldukları dosyalar ile hayatını Güneydoğu Ekspres’e anlattı.
3 BİN RAKIMLI KÖYDE ÇEKİM
*Dağlardan başka tanık filminin hikayesi nedir?
Aslında insan hakları hukukçusuyum. 90'lı yıllara dair okumalar, çalışma raporları, davalar ile insan hakları raporlarını incelerken, o dönemde yaşanmış acıların bir şekilde insanlara aktarılması gerektiği fikri gelişti bende. Bunu da en iyi, sanat yoluyla gelecek kuşaklara aktarılması olacağını düşündüm. O dönemin, yaşanmış ama kimse tarafından dillendirilmeyen, hatta bilinmeyen ve toplumun gözünün önüne yansımamış yönlerinin olduğuna kanaat getirdim. Bunu anlatmanın en iyi yolunun sinema olacağını düşündüm ve bu yönde bir karar aldım. Uzun süreli mekan arayışlarım oldu. Yanı sıra o dönemi bizzat yaşamış ve deneyimlemiş insanları aramaya koyuldum. Bulduklarımla uzun uzadıya röportajlar yaptım. Tüm bunları toparladıktan sonra, bunun bir senaryo haline getirilmesine çalıştım. Konuyu belgesel formatından çıkartıp, kurgu ile besleyip sinemaya aktarmak istedim. Senaryo ve mekan tamamlanmasından sonra çekim sürecine geçtik. Van'ın Bahçesaray ilçesine bağlı Sampas (Yeni ismi ile Özbeyli) köyünde çekimlere başladık. Burası Arnos Dağı'nın eteklerinde 3 bin rakımlı bir köy. İnsanlar buraya 9. Gezegen diyorlar. Köy, filmin hikaye ve geçmişine çok uygun bir ambiansa sahip. Dağın hemen eteğinde olması, evlerin sıralanışı, kış aylarında neredeyse 8 ay dünya ile irtibatının kalmaması gibi birçok nedenden dolayı burayı seçtik. Hikayeyi görsel olarak da besleyen bir yanı vardı. Orda yaşayanların da, filmi ekibindeki arkadaşlarımız da 'orada film çekmenin akıl karı olmayacağını' söylediler ilk başta ama ben karar kılmıştım orası için. Coğrafik olarak inanılmaz derecede imkansızlıklarla karşılaştık ama tüm bunlara rağmen çekimlerimize başladık. Hatta çekim yaptığımız bir gün çığ düştü ve iletişimimiz de kesildi. Ne ailelerimize ne de yetkililere ulaşamadık. 15 güne yakın bir zaman o şekilde kaldık.
“BÖLGEDEKİ ZORLUKLARI ANLATTIK”
*Filmi ne kadar sürede çektiniz?
Bu benim ikinci uzun metrajlı sinema filmim. Bundan önce Çiğdem adında bir film çekmiştim. Türkiye-Ermenistan sınırında kapanmış bir köy okulu öğrencilerinin mücadelesini anlatıyordur. Dağlardan Başka Tanık Yok sinema filmimin senaryo süreci biraz uzun sürdü. Zaman zaman çeşitli revizyonlar yapmak durumuna kalıyordum. Bir gün başka bir hikaye duyuyorsunuz ve ona karşı ilgisiz kalmak mümkün olmuyor. O yüzden yaklaşık 8 ay sürdü. Çekimlerimiz ise 45 güne yakın devam etti. Kurgumuz da 5 aya yakın sürdü ve o süreç zarfında neredeyse stüdyoda yatıp kalktık. Kurgu yapan arkadaşımız Adar Tanin Ülker ile gecemizi gündüzümüze kattık. Çok zamanımızı aldı ama sanırım iyi bir şey çıktı. Ki buna halkımız karar verecek tabi ki. Oyuncu seçimleri sırasında tüm aday arkadaşlarımıza, her şeyden önce coğrafyayı ve zorluklarını anlattık ki bir mahcubiyetimiz olmasın. Ama çeşitli elemelerden sonra 'ne olursa olsun ben gidip bu filmin çekimlerinde rol alacağım' diyen arkadaşlarla kaldık ve çekimlere başladık. Toplamda 5 oyuncu arkadaşla çalıştık. Oyuncu arkadaşlarımız, oyunculuklarının yanında çok özverili bir şekilde çalıştılar.
“ÇEKİMLERİ İZLEYENLER GÖZYAŞLARINI HAKİM OLAMADI”
*Orada yaşayan insanların ilgisi nasıldı?
Tüm çekim zaman ve alanlarında, orda yaşayan insanlar bizi büyük heyecanla takip ediyorlardı. Bizlere her konuda yardımları dokundu sağ olsunlar. Gün geldi ekmeklerini-çaylarını paylaştılar., gün oldu evlerini-odalarını. Onlar da büyük bir teşekkürü hak ediyorlar. Kameranın arkasına doluşup, bizi izleyen insanlara, çekimler bittikten sonra dönüp baktığımızda bir çoğunun ağladıklarına tanık oluyorduk. Çünkü en ham haliyle izledikleri bu film, onların yaşamının tam da bir parçasıydı. Tüm ekip olarak o an bir daha anladık ki, doğru yerde ve doğru bir iş yapıyoruz. Bu durumda, yazılmış senaryonun yaşanmışlığı da gözlerinizin önünde vücut buluyordu.
FİLMİN ADININ HİKAYESİ
*Nereden çıktı filmin ismi?
Coğrafyamızda o kadar çok acılar yaşandı ki anlatmaya zaman yetmiyor bazen. Kimi acılar bir şekilde gün yüzüne çıkıp, bilindi ve üzerine gidildi bir şekilde. Ama bazı yerlerdeki acılar var ki, en sessiz ve sahipsiz haliyle orta yerde durakaldılar. Kırsal yerlerde yaşananlar hep oralarda kaldı. Ve insanlar bir şekilde bir şeyler dertleşme gereği duydular. Filmi çektiğimiz yerdeki evlerin sıralanması, dağın o köyü çepçevre sarması çok farklı ama güzel bir görüntü oluşturuyor. Ve insanlar burada sabah uyanır uyanmaz karşılaştıkları ilk şey o dağ. Her sırlarını, duygularını, özlemlerini, acılarını, geleceğe dönük umutlarını ve sevinçlerini o dağlara fısıldıyorlar. O insanları, Dağlardan başka dinleyen hiçbir kimse yoktur. Belki hala da yoktur. Düşünün, 7-8 ay dünya ile irtibatı kesilen bir yerde yaşayanların tek tanıdıkları dağlardır oluyor. Bu durumda, bu en sağlam tanıdık insanın yaşamının tanığı da olabiliyor. Tüm bunlardan dolayı Filmin ismine öyle oldu.
“TANIKLIK BIRAKMAK İSTEDİK”
*Filmin senarist, yönetmen ve yapımcılığını üstlenmek zor olmadı mı?
Kesinlikle çok zordur. Hangi birine yetişeceğini bilemiyor insan bazen. Aslında bu işin marketingleri vardır. Pazarlama anlamında, Avrupa fonlarından yararlanma anlamında. Ama biz o cendereden geçmek istemedik. Çünkü, böyle hikayemiz var ve bize destek sunun dediğiniz zaman, bu çalışma onların istediği şekil ve formatta değilse hemen ekarte edebiliyorlar. Tamamen kendi öz kazanımlarımla bunu yaparak daha özgür çalışma koşulları yarattım. Tabiri caiz ise 'tam bağımsız' bir iş oldu. Yorucu olsa da çok keyifliydi. Cenevre İnsan Hakları Film Festivali bizi davet etti, Berlin film festivalinden bir heyet gelip izledi filmi. Ama biz, süreci tersten işletmek istedik. Genelde gösterimden önce festivallere yollanırken, biz önce insanların beğenisine sunmak istedik. Ayrıca Ülkede devam eden bir 'süreç' de var. Artık yavaş yavaş da olsa konuşulanların yaşandığı yılları anlatan bir film. O yüzden böylesi bir dönemde sinemadan tanıklık bırakmak istedik. Söylenmesi gereken sözlerin biriktiği bir yerdi bu film ve o sözü onu bekleyen insanlarla doğru zamanda buluşturmak istedik. O yüzden 'Batının' hazırladığı o festivalleri ikinci plana bıraktık.
DİYARBAKIR’DAN SONRA İKİNCİ GALA İSTANBUL’DA
*İlk gala neden Diyarbakır? Başka yerde de gala yapılacak mı?
Güzel soru aslında. Biz Cenevre ve Almanya'dan da gala teklifleri aldık. Ama bu coğrafyada yaşanmış acıların en büyüğü ve diğer bölgelerde de yaşanan acılara süreklik tanıklık edip müdahil olmuş bir Diyarbakır dururken başka bir yerde ilk galayı yapamazdık. Çünkü film ile bu coğrafyadaki insanların acısını ve yaşadıklarını anlatmaya çalışıyor. Dolayısıyla Film, Türkiye ve Dünya sahnesine Diyarbakır'dan yayılsın istedik. İlk galasını bu akşam Diyarbakır Sezai Karakoç Kongre Merkezi'nde yaptıktan sonra, 2. Galayı da 29 Eylül'de İstanbul Kadıköy Sineması’nda yapacağız. Aslında 2. galayı İstanbul Atlas Sineması’nda yapacaktık. Filmin kopyasını yollamamıza, Kültür Bakanlığı’ndan olurunu almış olmamıza rağmen bir gerekçe belirtmeden, galayı orda yapamayacağımızı bize bildirdiler o yüzden Kadıköy'ü seçmek durumunda kaldık.
*Sinema sektörünün bugünkü durumunu değerlendirir misiniz?
Ülkemizde ve hatta dünyada bile sinema sektörü çok acayipleşti. Elbette yapılan kıymetli işler var ama sırf çekilmiş olmak için yapılmış işler de var. Sistem, biraz da 'batının görmek istediği filmler' yapmaya zorluyor sanırım. O yüzden de toplumsal hafızayı konu alan filmler çok da yapılmıyor. Ben biraz da bu durumdan uzak kalmayı tercih ediyorum. Ayrıca, toplumsal hafıza oluşturma amaçlı çalışmaların daha çok yapılmasının da kapsının aralanması için çabalıyorum. Bir dönem 'politik sinemanın' kalbi sayılabilecek Berlin, Cannes gibi yerler artık o misyonu taşımıyor bence. Sektörün, 'Evet acı ve problem var ama biz bu durumu şöyle görmek istiyoruz' gibi bir yaklaşım ve dayatması var. Ve biz bunları elimizin tersi ile itip reddediyoruz. Bence sanatsal çalışmalar ve özellikle sinema, neyse onu vermeli. Birilerinin görmek istediği şekle dönüştürmek o çalışmayı değersizleştirir.
KURTULUŞ BAŞTİMAR KİMDİR?
1990 yılında Kars'ta doğdu. Hollanda Maastricht Üniversitesi Avrupa hukuku bölümünden 2018 yılında mezun oldu. Üniversite eğitimi boyunca Avrupa İnsan Hakları Hukuku, Uluslararası İnsan Hakları Hukuku ve Uluslararası İnsancıl Hukuk alanlarında yoğunlaştı. Bitirme tezini, Türkiye'de ifade özgürlüğü üzerine yazdı. Çalışmaları sırasında karşılaştığı dosya ve davaların etkisinden dolayı, senaryo ve sinema çalışmalarına da başladı. İlk uzun metrajlı sinema filmi Çiğdem'den sonra ikinci uzun metrajlı sinema filmi ‘Dağlardan Başka Tanık Yok’ çekti. Hala Hollanda'da yaşamaktadır.