ÖZEL HABER/Ceren AKYIL
Türkiye genelinde çocukların yüzde 13,8’i akran zorbalığına maruz kalıyor. Artan risklere karşı Aile ve Sosyal Hizmetler, Milli Eğitim ve Sağlık Bakanlıkları 2025’te geniş kapsamlı eğitim, danışmanlık ve dijital farkındalık programlarıyla güçlü bir mücadele yürütmeye devam ediyor. Gazetemiz Güneydoğu Ekspres’e konuşan Uzman Psikolog Özlem Odabaşı, Diyarbakır’da da artan akran zorbalığına ilişkin dikkat çeken açıklamalarda bulunarak uyarılarda bulundu.
“AKRAN ZORBALIĞI 4-6/10-14 YAŞ ARALIĞI DÖNEMİNDE SIK GÖRÜLÜR”
Akran zorbalığını benzer yaş gurubundaki bir veya bir grup çocuğun, kendini savunmada yetersiz başka bir çocuğa fiziksel, psikolojik olarak incitme amacıyla tekrarlı olarak gerçekleştirdiği davranışlar olarak tanımlayan Odabaşı, “Akran zorbalığını üç gruba ayırabiliriz. Birincisi fiziksel zorbalık. Örneğin şiddet uygulaması, tekme atması, yürüdüğü sırada vücuduna çarpması, çelme takması. Şiddettin yanı sıra zorbalık yapan kısmı ise bunu gerçekleştiren çocuk ya da çocukların bunları yaparken bilinçli kasıtlı, kötü hissettirme amaçlı veya dalga geçerek yapmasıdır. İkincisi psikolojik veya duygusal şiddettir. Zorbalık yapılan çocuk sınıfa girince ve zorba çocukların da taktıkları lakabı sesli ve gülerek söylemesi sürekli sözel ve duygusal değersizleştirmeler şeklindeki görülen zorbalıktır. Üçüncüsü ise sosyal zorbalık. Zorbalanan çocuğun yapmadığı şeyler yapmış gibi lanse edilebilir çevreye kötü bir dedikoduyu yayarak onun sosyal ortamlardan uzaklaşması itibarının düşmesi amaçlanmıştır. En etkili ve sık görülen 4-6 yaş dönemidir. Bu yaşlarda çocuk henüz kendini nasıl savunabileceğini tam öğrenememiş oluyor. En sık görülen diğer yaş dönemi ise 10-14 yaş arasıdır” dedi.
“ZORBALIĞA UĞRAYAN ÇOCUKLARDA PSİKOLOJİK VE FİZİKSEL BELİRTİLER OLUŞUR”
Odabaşı, her zorbanın zamanında bir yerlerde zorbalığa maruz kaldığını belirterek, “Zorbalık yapan çocukta belki aile ilişkisi belki başka bir arkadaşlık ilişkisinde içinde bastırdığı, görülmediği, yatışmayan duyguları vardır. Örneğin uyanamayan çocuğa bağırıp çağırmak, zorla yemek yedirmek, kızarak uyutmak ve bunları aslında çocuğun iyiliği için yaptıklarını söylemek veya sonra özür dileyip sonra tekrar benzer döngüye girmek zorbalığı normalleştirmeye neden oluşturabiliyor. Bazı çocuklarda zorbanın isteklerini yapıp onun gibi olmaya çalışarak ona yakın olarak kendini koruduğunu düşünüyor. Zorbalığa maruz kalan çocuklar ise aslında bu durumun farkında değiller. Burada şakayı zorbalıktan ayıran şey sürekli olması ve benzer başka eylemleri de beraberinde görmektir. Zorbalığa maruz kalan çocukta belirgin olarak içe kapanma, süreğen bir kaygı ve korku, öfke patlamaları, uyku ve iştah sorunları, akademik başarısızlık, sosyal geri çekilme, okula gitmek istememe, psikolojik geçmeyen ağrıları sıklıkla gözlemliyorum. Fiziksel olarak da morluklar, çizikler, eşyaların kaybolması veya yırtılan, kırılan eşyaların sıklıkla olması da zorbalığın fiziksel belirtileri olarak karşımıza çıkıyor” diye konuştu.
“SİBER ZORBALIK DİĞER ZORBALIKLARDAN DAHA TEHLİKELİ”
Zorbalığın dijital çağla birlikte çeşitlendiğini ifade eden Odabaşı, dijitalleşmenin hızlanmasıyla birlikte fiziksel ve sözlü zorbalığın yanı sıra siber zorbalığın da yaygınlaştığını aktararak şöyle devam etti:
“Siber zorbalığı diğer zorbalıklardan daha tehlikeli buluyorum. Nedeni ise zaman veya mekan fark etmiyor. Örneğin okulda zorbalığa uğrayan bir çocuk okul olmadığında buna maruz kalmıyor ve bir noktada kontrol edilebiliyor. Siber zorbalıkta ise çocuk güvenli evinde ve odasındayken bile bir yerden tacize uğruyor ve bu da hiçbir yer güvenli değil hissiyatını yaratıyor. Buna tanıklık eden veya dahil olabilecek kişi sayısı da çok fazla ve bunlar bazen anonimde olduğu için kontrol edilmesi çok güç olabiliyor. Bu sürede çocuğun olumsuz duygularının büyüyebileceği bir alan açılmış olup, siber zorbalığın klasik zorbalığa göre etkileri çok daha ağır hissediliyor. Siber zorbalığa maruz kalan çocukların klasik zorbalığa göre depresyon riski, anksiyete bozuklukları, uyku ve yeme bozuklukları, akademik başarısızlık, okul devamsızlığı ve intihar girişim riski daha yüksek.”
“AİLELERİN YANLIŞ YAKLAŞIMLARI ZORBALIĞI NORMALLEŞTİRİYOR”
Çocukların yanı sıra birçok ebeveynin de zorbalığa maruz kaldıklarının farkında olmadığını vurgulayan Odabaşı, ailelere bilinç çağrısında bulunarak, “’Aman ikisi de çocuk normaldir veya arkadaşlar arasında olabilir, ne yapayım durmuyor’ gibi yaklaşımları olabiliyor. ‘Şakadır ya da çocuktur’ gibi yaklaşımlar zorbalığı normalleştirmeye ve bir sonraki zorbalığa alan açılmasına neden oluyor. Bu yüzden daha fazla bilinçlenmek gerekli. En büyük görev aslında aileye düşmüş oluyor çocuğunun gerçekleştirdiği ve maruz kaldığı davranışları gözlemlenmeli. Yapılan araştırmalara bakıldığında erken yaştan itibaren zorbalık yapan kişilerin yetişkinlikte suç işleme oranları yüksek. Bu sebeple çocuklardaki akran zorbalığı toplumsal müdahale gerektiren bir durumdur. Aile-okul-toplum üzerine yoğunlaşılmalı. Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı ve Milli Eğitim Bakanlığı yakın zamanda buna yönelik bir programı hayata geçirdi. Daha fazla farkındalık ve çabayla hep birlikte bu durumu önleyebilmeyi ve çocuklarımızı güçlü bir psikolojik sağlamlılıkla büyümesini temenni ediyorum” ifadelerini kullandı.