Bayram sabahlarının heyecanı dersem inanın.
Şehre bir sürü kitap ve yayın evi gelmiş.
Neredeyse her şeyin dijitalleştiği, hemen her bilgiye internet üzerinden ulaşılabildiği ve bundan mütevellit hemen hepimizin robotlaştığı bir çağda, Diyarbekir’e kitap gelmişin heyecanı.
9. Diyarbakır Kitap Fuarı’nın açılışına gideceğim, gazeteci arkadaşım Güneş ile. Hem haber için hem de her sene olduğu gibi kitabın kokusunu alıp o güzelim sayfalara el sürmen için.
Ulaşım konusunda geçen seneden tecrübeli sayılırım ama ne bileyim belki değişmiştir bu sene birazcık da olsa diye düşünmüştüm.
Burası Diyarbekir, menfi ya da müspet sürekli seni yanıltabilecek bir kapasitesi var.
Durakta bekliyorum, haberci olduğum belli ama ben en çok bir ‘kitap sever’ olarak görünmek isterdim. Elinde bir poşetle orta yaşın üzerinden bir abi de bekliyor. Bir özel halk otobüsü durdu, elinde poşetiyle abi otobüse bindi fuara gidip gitmediğini sordu, cevap ‘evet’ti ama abi ‘ücretsiz’ binecek biri olduğu ondan faydalanamadı.
Biz de normal belediye otobüsünü bekledik. Dakika tutmadım ama 1 saat rahat bekledik.
Telefonuma yüklediğim Büyükşehir Ulaşım aplikasyonuna sürekli bakıyorum. Ama hiçbir faydası yok. Zira uygulamada saat ve durak var ama otobüsün kendisi yok.
Neyse bindik, çok kalabalıktı otobüs. Nefes almakta zorlanıyordu insan. Arada astımdan kaynaklı öksürüğüm tutuyor, yolculara ‘bulaşıcı bir durum değil’ demekten de yoruldum.
Bunca insanın kitap fuarına gitmesine tanık olmak çok güzel. Ama bu eziyeti çekmemize de üzüldüm.
Gençler, orta ve üzeri yaştaki insanlar, ailece gelmiş insanlar, ellerinde su ve simit olan ablalar ve hepsinde bir heyecan.
Canım Diyarbekir’de hemen her organizasyon bir festival havasında oluyor.
Bir çok kişi, uzak bir yolu yürüme pahasına da olsa erken indiler. Fuar alanında indik ‘olay mahalline’ geldik.
Kentin ‘ileri gelenleri’ toplanmışlar. Protokol yavaş yavaş geliyorlar. Selamlaşmalar, kahkahalar, analizler, röportajlar ve boy göstermeler.
Gerekli gereksiz birçok kişinin konuşmaları ile kurdele kesildi ve fuara girdik.
Protokol usulen birkaç yayın evi gezdi, birkaç kitabı eline alıp incelermiş gibi yaptı, etrafa bir sürü gülücük dağıtıp ‘özel’ ya da ‘kurumsal’ kurumsal araçlarına binip gittiler.
Muhabir olarak görevimi yapıktan sonra, kitap bakındım, tanıdıklarla kucaklaştık, sevdiğim yazarlarla sohbet ettik.
Bunun yanında, hem bahsettiğim bu Fuara ulaşma eziyetin hem de genel geçer bolca şikayet dinleyip geldiğimizde yaşadığımız yolculuk eziyetinin birkaç katına katlanmak zorunda kalarak evimize döndük.
Ertesi gün de durum bundan ibaretti.
‘2 Milyon nüfuslu bir kent olan…’ cümlesiyle yazılar yazmaktan sıkıldım artık.
Onlarca yayın evinin stant açtığı, bir o kadar yazarın bulunduğu, binlerce okuyucunun ilgilendiği bir organizasyon var.
Bunun kentimize katacağı onca artı değer var.
Her sene, bir yıl sonra yine bu organizasyonun yapılacağı gerçeği var.
Halkımızın ilgi ve alakası var.
Var da var.
Ama bırakın başka başka sorunları ve eksiklikleri sırf bu ulaşımın bile çözülmemiş olması, çok ayıp ve çok yazık.
Ulaşım ve trafik sorunu gittikçe büyüyor ve bir şeyler yapamıyor.
Ama sırf bu fuar için bile olsa ek seferler konulabilir. Sadece bu günlere has, o ‘ücretsizlere’ kapılarını kapatan özel halk otobüsleri ile anlaşılabilir. Merkezi yerlerden fuar alanına ‘ring’ araçları konulabilir.
Birçok ufak dokunuşla çözülebilir sorunlar.
Hala ilk günkü kadar heyecanlıyım.
Kitap güzel şey.
Aydınlanmanın, medeni dünya ile komşu olmanın, yeni şeyler öğrenmenin adresi.