ANALİZ/Mehmet Türk
Trendyol 1. Lig'in 16. haftasında İstanbul’da oynanan Ümraniyespor-Amedspor karşılaşmasının öncesi ve sonrasında yaşananlar, bir futbol müsabakasının sınırlarını aşarak Türkiye’nin yapısal bir sorununa işaret ediyor. Kürt meselesinin çözümü için yürütülen sürece rağmen, Amedspor’un her deplasmanında tekrarlanan milli, militarist ve tekçi gösteriler, sporun birleştirici ruhuyla taban tabana zıt bir atmosfer yaratıyor.
Maç öncesi stadyumda çalınan mehter marşı, sahaya taşınan “16 Türk Devleti" bayrakları ve tribünlerde dolaşan sert söylemler, Amedspor üzerinden tüm Kürtlere yöneltilmiş bir düşmanlık hissi uyandırıyor. Bu semboller, tarihî ve siyasi anlamlar içerirken, bir futbol maçının doğal rekabet dilinin çok ötesine taşarak milli mücadele psikolojisini yeniden üretmeye hizmet ediyor.
Sorulması gereken basit ama kritik bir soru var:
Bir futbol maçının atmosferi neden savaş meydanı gibi kurgulanıyor?
Amedspor, TFF’nin yürüttüğü profesyonel liglerde yer alan 20 kulüpten sadece biri. Ancak her maçında sanki “devlet için tehdit", “ulusal mücadelede rakip" ya da “düşman unsuru" gibi algılanıyor ve algılatılıyor. Futbol sahası sporcuların performansıyla, takımların dayanışmasıyla ve taraftarın coşkusuyla var olması gerekirken, Amedspor söz konusu olduğunda adeta bir ideolojik arenaya dönüşüyor.
Bu durumun tesadüf olmadığı ise çok açık.
Her maça farklı argümanlar, farklı organizasyonlar ve birbirini tekrar eden bir milliyetçi-kurgusal çerçeve eşlik ediyor.
Bu atmosferi kim planlıyor?
Hangi akıl bunu sürekli yeniden üretiyor?
Ve daha önemlisi TFF bütün bunları görmüyor mu?
Teamüllerde, yönetmeliklerde, futbolun evrensel kurallarında, bir futbol maçına “16 Türk Devleti bayraklarıyla" çıkmak diye bir uygulama var mıdır?
Bunun bir spor karşılaşmasında ne anlamı vardır?
Hangi sportif gerekçeyle açıklanabilir?
Amedspor’a karşı uygulanan çifte standart ve sistematik dışlayıcı yaklaşım, “Kürt takımı nasılsa ses çıkarılmasa da olur" zihniyetinin bir dışavurumu gibi görünüyor. Haksızlıklar, ayrımcı uygulamalar ve düşmanlaştırıcı görünürlük adeta normalleştiriliyor.
Ancak bu kabul edilemez.
Bu ülkenin futbolu da toplumu da tekçi anlayışın taşıyamayacağı kadar karmaşık, çeşitli ve çok dilli bir yapıya sahip.
Türkiye Futbol Federasyonu başta olmak üzere tüm futbol kurumları, bu kronikleşmiş sorunu görmezden gelmekten vazgeçmeli ve gerçek bir çözüm üretmelidir.
Aksi sürecek her organizasyon, sporun birleştirici etkisini biraz daha yok edecek, kutuplaşmayı daha da derinleştirecektir.
Futbol yalnızca futbol değildir; bazen bir ülkenin aynasıdır.
Ve bu aynada yansıyanı değiştirmek bugün her zamankinden daha büyük bir zorunluluktur.