Geç Kalmak

"Sakın bakma saate, Geç kalarak yetiştiğim yerler bilirim"

Abone Ol

-Bahadır Sancak
Hepimiz hayatımız boyunca muhakkak geç kalmışızdır. Belki bir toplantıya, belki bir görüşmeye, belki bazı anlara, belki de hayata... Peki hiç geç kaldığımız şeylerin sonrasını düşündük mü?
Geç kaldığımız toplantılar daha sonra neye yol açtı? Geç kaldığımız o buluşmaların ertesinde neler oldu? Kısacası gerçekten geç kaldık mı?
Hayatta attığımız her adımın bir zincir gibi birbirine bağlı olduğunu zaman geçtikçe anlıyoruz. Bugün attığımız küçük adımlar yarın bambaşka şeylere bariz bir şekilde yol açıyor. Bunu anlamak için de elde etmesi günümüzde daha da zorlaşan bir şey gerekiyor: Sabır. Hayatıokumak, yaşadıklarımızın şifresini çözmek de bu kelimenin altında yatıyor bana kalırsa.
Sabır kelimesinin etimolojisine baktığımızda kökü "tahammül"anlamına geliyor. Sabretmek için gerçekten de büyük bir tahammül gerekiyor. Hatta diyebiliriz ki sabretmek her şeyden önce zamana tahammül etmektir.
Geç kalarak kaçırdığımız fırsatlar, toplantılar, hatta geç kaldığımızı düşündüğümüz yıllar çoğunlukla hayata bir umutsuzluk penceresinden bakmamıza sebep oluyor. Gittikçe derinleşen bir umutsuzluk ve durgunluk paradoksuna girmeye başlıyoruz. Bu paradoksu yıkmak da kendimizle savaşıp sabretmekle başlıyor. Tabii tüm bunları yaparken elimizden geleni yapmak gerekiyor. Böylelikle hayata daha geniş bir pencereden bakıp bu paradoksu yikabiliriz. Öylesine yıkarız ki kör pencereler ardında bile hayata umutla bakabiliriz.
Yakınmanın, şikayet etmenin, geç kalmışlık hissinin yol açtığı yıkımı üzerimizden atmamız ve hayatımıza samimi bir gayretle bakmamız kendimize yapabileceğimiz en büyük iyilik. Ancak böyle önce kendimizi sonra da toplumu daha iyi bir hale dönüştürebiliriz.
Bu satırları geç kaldığım Genel Cerrahi dersine giremeyince oturduğum bankta yazdım sevgili okur.
Pek de geç kalmış sayılmam, değil mi?